Eğitim Sen Bolu Şube Yürütme Kurulu, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kuruluşunun 44. yılı dolayısıyla yaptığı açıklamada, YÖK’ün 12 Eylül darbesinin ürünü olarak üniversiteler üzerinde denetim ve baskı aracı işlevini sürdürdüğünü belirtti. Açıklamada, “YÖK kapatılmadan üniversiteler üzerindeki baskı iklimi dağılmayacak” ifadesi öne çıktı.
“12 EYLÜL DARBESİNİN MİRASI OLARAK KURULDU”
Sendika, YÖK’ün 12 Eylül askeri darbesi sonrasında yükseköğretimi tek elde toplamak amacıyla kurulduğunu hatırlattı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye’de üniversiteler üzerinde bir denetim mekanizması olarak kurulan Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 44 yıldır bu işlevini sürdürüyor. 12 Eylül darbecileri, yükseköğretim alanındaki tüm yetkileri tek elde toplayarak üniversiteleri siyasi iktidarın denetimine almak amacıyla YÖK’ü kurdular. 6 Kasım 1981’den bu yana üniversiteleri abluka altında tutan bu yapı, bugün de akademik özerkliği, bilimsel üretimi ve özgür düşünceyi baskılamanın bir aracı olarak kullanılmaktadır.”
“ÜNİVERSİTELERDE KORKU ORTAMI OLUŞTU”
Eğitim Sen, siyasal iktidarın üniversiteleri doğrudan kontrol altına aldığına dikkat çekti. Açıklamada, “Siyasal iktidar, kamu kurumlarını denetimi altına alıp kararları tek merkezden yönetme politikasını en açık biçimde üniversitelerde uygulamıştır. Cumhurbaşkanının rektörleri doğrudan atama yetkisi ve YÖK aracılığıyla sürdürülen denetim sistemi, üniversiteleri tamamen siyasi iktidarın kontrolüne almıştır. Bu durum, üniversitelerde korku ve itaate dayalı bir ortam yaratmış; eleştirel düşünen akademisyenlerin tasfiyesine ve muhalif seslerin susturulmasına yol açmıştır. Akademisyenler üzerindeki baskı, öğrencilerin demokratik haklarının kısıtlanması ve kurumsal özerkliğin zayıflatılmasıyla birleşerek yükseköğretimi derin bir krize sürüklemiştir.” ifadeleri yer aldı.
“ÜNİVERSİTELER PİYASACI ANLAYIŞLA YÖNETİLİYOR”
Açıklamada, üniversitelerin kamusal niteliğini kaybederek piyasacı bir yaklaşımla yönetildiği vurgulandı. “Üniversiteler, insan, toplum, doğa yararını önceleyen kamusal kurumlar olmaktan uzaklaştırılarak hiç olmadığı kadar piyasacı ve muhafazakâr bir akılla yönetilmektedir. Başarı ölçütleri; özel şirketlerle yürütülen projelere, sermaye gruplarından alınan fonlara ve ‘rekabet’, ‘verimlilik’ gibi piyasa göstergelerine bağlanmaktadır. Kamusal bilgi üretiminin yerini, bilimi ticarileştiren ve eleştirel düşünceyi daraltan bu süreçler almaktadır.” denildi.
“AKADEMİSYEN VE PERSONEL SORUNLARI GÖRMEZDEN GELİNİYOR”
Eğitim Sen, YÖK’ün öğretim elemanlarının, idari personelin ve araştırma görevlilerinin yaşadığı sorunlara kayıtsız kaldığını ifade etti. Açıklamada, “Bu süreçte YÖK, araştırma görevlilerinin iş güvencesinden yoksun çalıştırılması ya da işsiz bırakılması karşısında sorumluluk üstlenmemektedir. Profesörlüğe ya da doçentliğe yükselmeyi hak ettiği hâlde yıllarca kadro bekleyen öğretim elemanlarının sorunlarını çözmek için adım atmamaktadır. Özlük ve ekonomik hakları görmezden gelinen idari ve teknik personelin ‘tayin hakkı’, ‘yükseköğretim tazminatından yararlanma’ gibi temel talepleri karşılanmadığı gibi; düşük ücret, angarya ve mobbing uygulamaları adeta kurumsal bir yönetim anlayışına dönüştürülmüştür.” ifadeleri kullanıldı.
“ÖĞRENCİLERİN TEMEL SORUNLARI BÜYÜYOR”
Basın açıklamasında, öğrencilerin barınma, beslenme ve ulaşım krizleriyle karşı karşıya kaldığına dikkat çekildi. “Yükseköğretim Kurulu (YÖK), zorlu ekonomik koşullar altında güvenli bir gelecek kurmak için direnen üniversite öğrencilerinin en temel sorunlarına sırtını dönmektedir. Barınma, beslenme ve ulaşım krizi giderek derinleşirken YÖK, bu sorunlara çözüm aramak yerine öğrencilerin sesini kısmaya, hak arayışını bastırmaya yönelmektedir. Kendi geleceğine sahip çıkmak isteyen öğrenciler, disiplin soruşturmalarıyla tehdit edilmekte; yurt ve barınma hakları keyfi biçimde ellerinden alınmaktadır. Üniversiteler, özgür düşüncenin değil, baskı ve denetimin mekânlarına dönüştürülmektedir.” denildi.
“KADIN VE GENÇLER İÇİN KAMPÜSLER GÜVENSİZ HALE GELDİ”
Açıklamada, YÖK’ün toplumsal cinsiyet temelli şiddet karşısında sessiz kaldığına dikkat çekilerek şu ifadeler kullanıldı: “Kampüslerdeki sosyal alanları daraltıp özel şirketlerin denetimine açan YÖK, eğitim hakkını ticarileştirirken, kampüslerde işlenen kadın cinayetlerine ve toplumsal cinsiyet temelli şiddete karşı hiçbir somut adım atmamaktadır. Bu sessizlik, kadınların ve gençlerin yaşam alanlarını her geçen gün daha güvensiz bir ortama sürüklemektedir.”
“YÖK KAPATILMADAN BASKI İKLİMİ DAĞILMAZ”
Eğitim Sen, yükseköğretimde demokratik dönüşüm için YÖK’ün kaldırılmasının zorunlu olduğunu belirtti. Açıklamada, “Bilimsel bilgi, ancak özerk kurumlarda ve özgür ortamlarda üretilebilir. Bu nedenle üniversiteler kendi yöneticilerini seçebilmeli, eğitim ve araştırma programlarını özgürce belirleyebilmeli, bütçelerini kendileri oluşturabilmelidir. YÖK’ün tüm bu süreçleri tek elde toplaması; üniversiteleri üretimden uzak, ruhsuz kurumlara; bilim insanlarını sıradan ‘memurlara’, öğrencileri ise ‘itaatkâr bireylere’ dönüştürmektedir. Eğitim Sen olarak vurguluyoruz: YÖK kapatılmadan üniversiteler üzerindeki baskı iklimi dağıtılamayacak; üniversiteler hak ettikleri bilimsel kurum olma vasfını geri kazanamayacaktır. Ancak artık yalnızca YÖK’ün kaldırılması yeterli değildir; yükseköğretimde gerçek bir dönüşüm için bu sistemin yapısal temellerinin bütünüyle değiştirilmesi zorunludur. Bu nedenle üniversitelerin demokratikleştirilmesi önündeki en temel engellerden birisi olan YÖK derhal kapatılmalı, üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayacak, demokratik, katılımcı ve çoğulcu modeller hayata geçirilmelidir.” ifadelerine yer verildi.




