ARDA GÜLER’DEN BOLU ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’NE ANLAMLI HEDİYE
ARDA GÜLER’DEN BOLU ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ’NE ANLAMLI HEDİYE
İçeriği Görüntüle

Haber: Sinem Altunay

Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) Bolu Şubesi, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 106. yıl dönümü dolayısıyla bir açıklama yayımladı. TESUD Bolu Şube Başkanı Emekli Piyade Kıdemli Binbaşı Ahmet Şerafettin Yamaner imzasıyla yapılan açıklamada, 19 Mayıs’ın tarihsel önemi vurgulanarak, milli mücadelenin ruhuna bağlılık mesajı verildi.

Yamaner, açıklamasında Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs’ı “Ben 19 Mayıs’ta doğdum” sözleriyle kendi doğum günü olarak kabul ettiğine dikkat çekerek, bu tarihin Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı ve bağımsızlık meşalesinin yakıldığı gün olduğunu hatırlattı.

Açıklamada ayrıca, Atatürk’ün Samsun’a çıkış süreci, Bandırma Vapuru ile yapılan yolculuk, işgal altındaki Anadolu’nun durumu ve milli mücadelenin ilk adımlarına dair detaylara da yer verildi.

Dernek adına yayımlanan metinde şu ifadelere yer verildi:

Atatürk bir konuşmasında; “Ben 19 Mayıs’ta doğdum.” Ulu Önderin 19 Mayıs’ı doğum günü olarak kabul etmesi 19 Mayıs’ın tarihimizdeki yerini ve önemini en güzel bir şekilde anlatmaktadır. Bugün tarihin insanlık ve uygarlık yararına olarak gidişini değiştirdiği gündür.

Ulusal birlik ve bağımsızlık kavramları ile en belirgin bir şekilde özdeşleşen tarih kuşkusuz 19 Mayıs 1919 dur.

Onun içindir ki en büyük devlet adamımız ve komutanımız Mustafa Kemal Atatürk, bu geleceğin güçlü zemini olan Türk gençliğine ve Türk sporculuğuna bugünün anılmasını uygun görmüşlerdir.

19 Mayıs yalnızca Samsun’da, Gazi’nin Samsun’a gelişinden ötürü yerel anlamda “Gazi günü” olarak kutlanıyordu.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, 1 Haziran 1938 de ulusal bayram olarak kabul edilmiştir. Atatürk 19 Mayıs’ın savaşarak ulusal bayram olarak kabul edilmesinden dolayı çok memnun olmuştur milli mücadelenin başlatıldığı yer Samsun’dur.

19 Mayıs 1919, Türk ulusunun tarihinde önemli bir yer işgal eder. Bu tarihi yok olmaya mahkûm edilmiş ve tarih sahifelerinden silinmek istenilmiş bir milletin yeniden kurtuluşunun başlangıç tarihidir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’nin felaketlere sürüklendiği karanlık günlerdi.

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros mütarekesi şartları çok ağırdı. Osmanlı imparatorluğu itilaf devletleri tarafından parçalanma ve taksim görüşmeleri yapıyordu.

Millet yorgun ve yoksuldu. Toprakları düşman orduları tarafından işgal edilmişti. Ordunun silahları elinden alınmıştı. Yöneticiler aciz ve kişiliksizdi. Padişah ve hükümet çaresizlik içinde kıvranıyordu. Daha da kötüsü Türk’ün özgürlüğüne kavuşması için bir ümit ışığı yoktu.

O sıralarda Çanakkale savaşlarının muzaffer kumandanı Mustafa Kemal Paşa tek çözümün ulus egemenliğine dayanan bağımsız bir Türk devleti kurmak olduğuna inanıyordu.

İstanbul’da yoğun bir etkinlikte bulunamayacağı için, bir yolunu bulup Anadolu’ya geçmesi gerekti. Mücadelesine orada başlamalı, Kurtuluş Savaşının meşalesini Anadolu topraklarında ateşlemeliydi. Bunun için de Anadolu’da uygun bir göreve atanmalıydı.

Çok geçmeden 9. Ordu Müfettişliğine atanması onun amacına ulaşmasını kolaylaştırdı.

Bu vazife yalnız askeri olmayıp müfettişliğin ihtiva ettiği mıntıka dahilinde aynı zamanda mülkidir. (Sivil yöneticilere de emir verme yetkisi)

Müfettişlik bölgesi Trabzon, Erzurum, Sivas, Van, Erzincan ve Canik Müstakil sancaklarını kapsamaktadır.

Diyarbakır, Bitlis, Elazığ, Ankara, Kastamonu vilayetleri ve kolordu komutanlıkları da Mustafa Kemal Paşa’nın direktiflerine uyacaklardır.

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ile beraber İstanbul Fatih Meydanı belediye dairesi önünde Halide Edip Adıvar 80.000 Türk ve Müslüman’ın katıldığı mitingde konuşacaktı.

Konuşmaların yapılacağı kürsüye siyah zemin üzerine ay yıldızlı birer bayrak yerleştiriliyor.

Gençlerden erkeklerin kollarında siyah şeritler, kızlarda göğüslerine siyah rozetler işlemişlerdi.

Bu siyah şerit ve rozetlerin üzerinde “İzmir kalbimizdir” Yazıları vardı.

İlk defa kadınlarımız bu mitingde konuşmuşlardır.

Halide Edip söz almış ve;

Müslümanlar, Türkler, Türk ve Müslüman bugün en karanlık gününü yaşıyor. Gece karanlık bir gece fakat insanın hayatında sabah olmayan gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp muşâşâ Bir sabah yaratacağız.

Kardeşler, Vatandaşlar, Ben İslamiyet’in bedbaht bir kızıyım ve bugünün talihsiz fakat aynı derecede kahraman devrinin anasıyım.” Diye haykırıyordu.

Mustafa Kemal Atatürk de ileri bir tarihte Samsun’a çıkışını şu sözlerle ifade ediyor; “Düşmanlar İzmir’e çıktıkları ve bütün vatanı parçalamaya karar verdikleri günlerdeydi. İstanbul’dan çıkarak Samsun’a gelmiştim. Bu güzel şehirde yabancı askerler dolaşıyordu. Ahalinin dahil ile bağlılığı, Merzifon’da bulunan yabancı askerlerle kesilmişti. Karadeniz’e açık olan bu şehir ve vatanperver halkı düşman donanmasının tehdidi altında bulunuyordu. Fakat bunlara rağmen ben Samsun’u ve Samsunluları gördüğüm zaman Memleket ve Millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın herhalde kabili istihsal olduğuna bir defa daha kuvvetle kani oldum. Samsunluların vaziyetlerinde gördüğüm gözlerinde okuduğum vatanperverlik ve fedakarlık, beni müspet kanaati ulaştırmaya kafi gelmiştir.” İşte bu sözler, Türk kurtuluş ve inkılap tarihinin ne zaman başladığını göstermeye kâfidir.

19 Mayıs 1919 bu tarih, batışı olmayan bir güneşin Bandırma Vapurundan Samsun ufuklarına doğduğu; paylaşılmak, ezilmek ve yok edilmek istenen bir ulusun istiklal aşkının, tüm mazlum uluslara örnek olacak şekilde tarih sahnesine çıktığı gündür.

O zamanlar İstanbul’dan Samsun’a gitmek için tek yol deniz yoluydu.

İşgal kuvvetleri Karadeniz’i de kontrol altına aldıkları için Vapurla Karadeniz üzerinden Anadolu’ya ulaşmak hayli riskli bir işti.

İngiliz ve Fransız gemileri İstanbul’dan yola çıkan Türk gemilerini ambarlarına varıncaya kadar arıyorlar, sakıncalı gördükleri kişilerin Anadolu’ya geçmesine, ya da silah, mühimmat kaçırılmasına göz yummazlardı.

M. Kemal Paşa 41 yıllık gemisi Bandırma ile yola çıkacaktı.

15 Mayıs 1919’da Yunan kuvvetleri İtilaf Kuvvetlerinin desteği ile İzmir’e çıkıyordu.

Yunanlılar kinlerini savunmasız sivillerle az sayıdaki subay ve askerlerimize kusmuşlardır.

İzmir askerlik dairesi başkanı olan Kur. Alb. Süleyman Fethi ve diğer komutanlar kışla içinde ateş altına alınmışlar, sabahleyin sağ kalanları toplayarak hakarette bulunmuşlardır. Kur. Alb. Süleyman Fethi Beye “Zito Venizelos” diye bağırtmak istemişlerdir. Bağırmayınca süngülenerek kanlar içinde yerlerde süründürmüşlerdir.

Aldığı derin süngü yaralarına rağmen ilk anda şehit olmayan Süleyman Fethi o civardaki Rum hastanesine kaldırılmış ve koğuşa yatırılmıştır.

Bu olayı haber alan İzmirli gençlerden Süreyya İplikçi hemen hastaneye koşmuş, Süleyman Fethi onu görünce gözyaşları içinde ağır bir sesle başının üstündeki Haçı ve Yunan sancağını göstererek; “Ben bunların arasında mı öleceğim?” demiştir.

Ulusal kurtuluşun önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Mayıs’ın 25. günü öğleden sonra yavuklusunu arayan bir sevdalı gibi hurda bir otomobille Anadolu boşluklarına doğru sarsıla sarsıla yola koyulmuştu artık. Yokluklar, nifaklar, nankörlükler, isyanlar, sapık düşünceler, bozguncu davranışlar, dış düşmanlar, emperyalist güçlerle adeta işbirliği yaparak yığılacak ve fakat genci ve yaşlısıyla, kadın ve erkeğiyle, doğusuyla batısıyla düşmanlara karşı bütünleşen ulusumuz, güzel yurdu düşmanlardan ayıklayıp bağımsızlığa kavuşturacaktır.

O, dağıtılmakta olan ordumuzu yeniden oluşturmak, ulusal örgütleri birleştirmek, Anadolu’da kongreler toplamak, Milli kuvvetleri harekete geçirmek için Samsun’a çıkıyordu.

İş başında bulunan, Ali Rıza Paşa hükümeti gibi çoğu Kuva-i Milliye’nin amaçlarını benimsemiş olan meclisten, itilaf devletleri rahatsız olmaktaydı.

Sonunda korkulan oldu. İngilizlerin baskısına dayanamayan Ali Rıza Paşa hükümeti istifa etti. İtilaf devletleri amaçlarına hizmet edecek bir sadrazam istiyorlardı.

Bu da kim olabilirdi? Damat Ferit. Bunun hükümet kurmasını istemeyen M. Kemal Paşa yurdun her yerinden Damat Ferit Paşa’nın hükümet kurmaması için telgraflar çekilmesini istiyordu.

Karadeniz bölgesinde faaliyetlerini her geçen gün artıran İngilizler, Ermeni ve Rumlara her türlü desteği vererek onların daha çok şımarmasına ve karışıklık çıkarmasına sebep oluyordu.

M. Kemal Atatürk, tüm olumsuzluklar içinde 28 Mayıs Havza Genelgesi, 21 Haziran Amasya Tamimi, 23 Temmuz Erzurum, 4 Eylül Sivas kongreleri, 27 Aralık 1919’da Ankara toplantıları ve Anadolu’da yanan çoban ateşleri ile İkinci Kurtuluş Savaşı başlamış oluyordu.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ateşlediği “bağımsızlık ve özgürlük meşalesi” ulusumuzun kurtuluş savaşında olduğu gibi bugün de tek ve en güçlü aydınlatıcısıdır. Ulusça daha nice yıllar ve yüzyıllar onu anacak, izleyecek, anlatacak ve ilkelerini savunacağız. Bu mutlu ve onurlu günleri bizlere armağan eden bizleri özgürlük ve egemenliğimize kavuşturan ay yıldızlı bayrağımızı semalarımıza dalgalandıran Ulu Önder ve silah arkadaşları ile aziz şehit ve gazilerimizin Manevi huzurunda saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad olsun.”

Muhabir: Sinem Altunay