Haber: Havva Akça
Bolu’da yıllardır sanayi atıkları nedeniyle ağır kirliliğe maruz kalan Gerede Çayı için açılan davanın duruşması bugün görüldü. Gerede Çayı Temiz Aksın Platformu’nun avukatı Yakup Şakip Okumuşoğlu ile bölgede yaşayan Mustafa Halıcı mahkemeye kapsamlı beyanlarda bulundu. Her iki isim de 15 yılı aşkın süredir devam eden çevre felaketine dikkat çekerek, sorunun artık sürdürülemez hale geldiğini ifade etti.
Avukat Yakup Şakip Okumuşoğlu, çayın tarihçesinden ve bölgesel etkilerinden başlayarak çarpıcı bir tablo çizdi. Gerede Çayı’nın Cankurtaran yaylalarından doğarak Filyos Nehri üzerinden Karadeniz’e ulaştığını belirten Okumuşoğlu, bu güzergah boyunca suyun kullanımının hem insanlar hem de ekosistem için hayati önemde olduğunu vurguladı. “Ankara Büyükşehir Belediyesi bu sudan içme suyu olarak faydalanıyor. Ancak bu suyun hemen ardından organize sanayi bölgelerinden zehirli atıklar çaya bırakılıyor. Bizzat yerinde gözlem yaptım. Koku öyle yoğun ki yaklaşmak mümkün değil” dedi.
‘’Dere yatağı katran gibi simsiyah’’
Okumuşoğlu, sanayi bölgelerinin atıklarını bilinçli olarak arıtmadan dereye saldığını belirterek, “Artık dere suyu değil, kimyasal bir akıntı var. Dere yatağı katran gibi simsiyah akıyor. Gözleriniz yanıyor, nefes alamıyorsunuz. Mide bulantısı başlıyor. Canlı yaşam yok olmuş durumda. Ne balık kalmış ne diğer su canlıları. Çevredeki tüm bitki örtüsü kurumuş” diye konuştu.
Avukat ayrıca, mevcut arıtma tesislerinin yetersiz olduğunu ve mevzuata göre kapasitelerinin çok altında çalıştığını belirtti. “15 bin metreküp günlük atık üretimi olan bölgede sadece 6 bin metreküp kapasiteli arıtma tesisi var. Bu bile göstermek için yapılmış, göstermelik bir yapı. Asıl mesele, bu hukuksuzluk devam ederken idarenin yürütmeyi durdurmaması. Oysa Çevre Kanunu’nun 15. maddesi açık: Eğer kirlilik giderilmemişse faaliyet durdurulur. Ama yapılmıyor’’ dedi.
‘’Bir dövizin yeşiline gözlerine odaklamışlar. Çevrenin yeşilini kimse görmüyor’’
Duruşmada söz alan Akçaşehir köyü sakini Mustafa Halıcı ise yaşadıkları zorlukları gözyaşları içinde anlattı. “Ben hayvancılık yapıyorum. Suyumuzu bu çaydan alıyoruz. Çaydan su içen hayvanlarımız ya hasta oluyor ya ölüyor. Nefes alamıyoruz, gözlerimiz yanıyor. Dört kişi kanser oldu köyümüzde. Bahçemizi ekemiyoruz. Bu suyun yanında yaşamak imkânsız hale geldi” dedi.
Halıcı, yıllardır çözüm aradıklarını ama her kapının yüzlerine kapandığını söyleyerek, “Valiliğe gittik, bakanlığa gittik, olmadı. En son adliyeye geldik. Bir dövizin yeşiline gözlerine odaklamışlar. Çevrenin yeşilini kimse görmüyor. Tarlaya bile ‘Zehirleniyoruz, yardım edin’ diye yazdım. Belki bir uydu görür de sesimizi duyar diye. Bu kadar çaresiz kaldık. Biz yatırım olmasın demiyoruz. Ama bu kadar ağır bedel ödemek zorunda değiliz. Biz de bu ülkenin vatandaşıyız.”
‘’Kendimizi yakma noktasındayız’’
İfade verirken zaman zaman sesi titreyen Halıcı, konuşmasını şöyle tamamladı: “ Artık yeter diyoruz yani. İnanın yani artık kendimizi yakma noktasındayız. Yeter artık. Uyuyamıyoruz, kahvaltı yapamıyoruz. Ne çocuklarım ne torunlarım bu pisliği hak etmiyor. Lütfen artık bir çözüm bulunsun. Bu şekilde üretim sürdürülemez. Adalet istiyoruz.”
Karşı taraf olan Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü avukatı ise kurumun üzerine düşeni yaptığını, denetimlerin sürdüğünü, cezaların kesildiğini ve konuya ilişkin sorumluluğun sadece kendilerine ait olmadığını savundu. Müdürlük avukatı, “Mevzuat ne gerektiriyorsa o yapılıyor. Konu çok boyutlu ve tüm idarelerin dahil olması gereken bir mesele” ifadelerini kullandı.
Mahkeme heyeti, tarafları dinledikten sonra kararını ileri bir tarihte açıklamak üzere duruşmayı erteledi.