Şükrü Karataş Hoca’m, uzun yıllar Hollanda’ da öğretmenlik yapmış sonra emekli olup ülkemize geri dönmüş, Sayın Refik Özçelik Başkan’ım sayesinde tanışmış olduğum kıymetli bir insan.
Zaman zaman bir araya gelir, bilgi alışverişinde bulunuruz.
Bir gün bana bir anısını anlattı. Dedim ki; ‘ İznin olursa bu güzel konuyu işlemek isterim’
Mutlu olacağını ifade etti.
***
Şükrü Hoca’mın Hollanda ‘ da oturmuş olduğu mahallede büyük bir marketi olan Jan Maat adında bir beyefendi varmış.
Şükrü Hoca’m, her gün marketin önünden geçiyor, selamlaşıyor, birlikte kahve içtiği zamanlar da oluyor, sohbetler ediyorlarmış.
Bir süre sonra Jan Maat markette görünmez olmuş. Bir gün hastaneye gittiğinde onu sedye üstünde bir hastayı taşır görünce, hemen yanına gitmiş, sormuş; ‘Jan Maat geçmiş olsun, hastanız kim?’
Jan Maat, ‘Hastayı tanımadığını, emekli olduktan sonra insanlara yardım etmek için haftada üç gün GÖNÜLLÜ olarak çalıştığını’ ifade etmiş.
***
‘İçim ısındı’ diyor bu olayı anlatan Şükrü Karataş Hocamız.
‘Jan Maat’ın hayatına böyle bir katkı yapmayı seçmesi bana insan olmanın, topluma ve ülkesine hizmet etmenin güzelliğini bir kez daha hatırlattı. 18 milyonluk Hollanda’ da, 5 milyon Hollandalı gönüllü olarak çalışıyor Muharrem Hocam’ dedi.
***
Hollandalı emekli Jan Maat’ın ekonomik durumu demek ki iyi. Bizim ülkemizde ki emekliler gibi ailesini geçindirebilmek için ek bir işe ihtiyacı yok ki; GÖNÜLLÜ olarak çalışıyor. İnanıyorum ki Jan Matt yılda birkaç defa tatile de gidiyordur.
Ama diğer boş zamanlarının bir kısmını ülkesine katkı sağlamak için geçiriyor, insanlara hizmet ediyor.
Ya biz?
***
Ülkemizde yaşayan emeklilerin pek çoğu Jan Maat gibi değil, dolayısı ile onlara bir sözümüz olmaz.
Ama hali vakti yerinde, vücudu diri, aklı diri, eğitimi iyi; evden camiye, camiden eve giden bu dünyayı bırakıp ahirete hazırlık yapan emeklilerimiz de var.
Veya evden kahveye, kahveden eve gidip ‘Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır, ey ömrüm, nasıl geçersen geç’ tarzında hayat sürenlerde…
***
‘Vatan sana canım feda’ diyerek geçmişte can verenler, bu vatan topraklarını bizlere emanet edenler var. Zora düştüğümüzde, gözünü kırpmadan da yaşına, konumuna bakmadan can vermeye hazır olanlarda…
Ama vatan sevgisinin karşılığı onun uğrunda sadece can vermekle kalmamalıdır. Can vermeye hazır olanların, bu topraklara can katma görevleri de vardır.
Ah bir katabilsek…
Vatanımızın kalkınması ve refaha kavuşmasının sadece yönetenlerin elinde olmadığını anlayarak, kişisel sorumluluklar da üstlenebilsek.
Son fasılı yaşayanlar olarak, kıymetli zamanlarımızı ilk fasılda olan evlatlarımıza güzel bir vatan bırakmak için geçirebilsek.
Konumumuz yaşımız ne olursa olsun, vücudumuzun, aklımızın ve ruhumuzun sahip olduğu bütün gücü; milli, dini, insani değerlerimiz için harcayabilsek…
***
Yazımızı ‘Beyaz Zambaklar Ülkesi’ kitabı yazarı Grigory Petrov’un çok güzel bir sözü ile kapatalım.
‘Vatan için yaşamak, ilerlemesi ve yükselmesi için de çalışmak da, vatan için ölmek kadar şereflidir’