Önceki yazılarımda belirttiğim gibi, İslam dünyası, Filistin Gazze gibi bazı bölgelerdeki sıkıntılara rağmen, Ramazan ayının güzelliklerini yaşamaya çalışıyor. Bu güzelliklerinden biride cemaatle kılınan teravih namazıdır.
Gündüz tutulan oruçla dünyevi kirlerden arınıp, bir manada, kendi özüne dönen insanlar, teravih için mescitlere koşarlar. Teravih, katılımcıları ilahilerle coşturan, dünyadan kopup, uhrevi âlemlere götüren muhteşem bir ibadettir.
Yirmi rekât olarak kılınan teravih namazı, genelde dört veya iki rekâtta bir selam verilerek kılınır.
Şimdilerde pek duymuyorum; ama eskiden teravih namazını hızlı kıldıran jet imamlar vardı ve bu imamların kendine has cemaati olurdu. Müftülük pek tadili erkânı uyulmadığı için ve aynı zamanda medyaya malzeme olup, işin çığırından çıkacağını düşünerek, bu tür namaz kıldırmayı doğru bulmuyor.
Bu gün ise Kuran ayında, bu ayın ruhuna uygun olarak, hatimle namaz kılmak, ayrı bir haz vesilesi olup, feyzi başka olduğundan teveccüh oldukça fazla…
Artık ülkemizin tüm il ve ilçelerinde hatimle namaz kıldırılmaktadır. Önceki yıllarda Şehrimizde bir iki camide hatimle namaz kılınırken, bu sene beş camimizde ve bazı vakıf merkezlerinde de aynı şekilde namaz kılınmaktadır.
Hatimle teravih namazında imam Kuran’ı Kerimden her rakette bir sayfa okumak suretiyle yirmi rakette bir cüz okunurken, Otuz günde Kuran- Kerimin tamamı okunmuş olur. Bu durumun Medine ulemasının sünneti olarak biliniyor.
Geçmişte de hatimle teravih namazı kılınan İstanbul camileri cazibe merkezi olurken, Aksaray’daki Murat paşa Camiinde de hatimle kılınıyordu; ama orası ötekilerden farklı idi. Çünkü Murat Paşa caminde üç hatimle kılınıyordu. Aslan Kastamonu’nu Sarı İmam lakabıyla tanınan Hoca Efendi on günde bir hatim yapıyordu. Hatta cemaatin arzusu ile gecede beş cüz, yani yüz sayfa okuyarak altı günde bir hatim indirdiği de olurdu. Beş hatimli namazlar ta Mısıra kadar duyuldu. Onun arkasında namaz kılabilmek için Konya’dan, Kayseri’den,Samsun’dan ve memleketin dört köşesinden katılımlar olurdu.
Doğrusunu söylemek gerekirse, hatimle namaz kılmak hem kıldıran imam hem cemaat için oldukça zor; fakat o derece de sevabı bol bir ibadettir. Bilhassa imamı eskilerin değimiyle “ demir gibi hafız” olması gerekiyor.
İslam büyükleri, bilhassa tasavvuf ekolünden gelenler, hatimle teravih namazına önem vermişlerdir. İmam-ı Rabbani hazretleri talebelerine kendisi cemaat olup iki günde Kuran-ı Kerimi hatim edecek şekilde teravih namazı kıldırttığı kitaplarda yazıyor.
Büyük şairimiz M. Akif Ersoy Arap edebiyatı ile meşgul olduğu sırada hafız olmaya karar veriyor. Ve altı ayda Kuran-ı Kerimi- ı ezberleyerek hafız olur. Hıfzını, o zaman Fatih Camii’nde imamlık yapan Arap Hafız namlı Filibeli Mehmet Rasim Bey’e dinletir.
Şairimiz M. Akif Ersoy Mısır’da Kuran-ı Kerim’i tercüme etmeye başladığında artık bende demir gibi hafız oldum diye Allah’a şükür ediyor. Ve Mısırda hatimle teravih namazı kıldırmaya başlıyor. Fakat yeteri kasar cemaat bulamadığı için üzülüyor.
Nitekim İstanbul’da bulunan Arap Hafıza yazdığı mektupta bu hususu şu şekilde dile getirir. “Himmetiniz bereketiyle hıfzım demir gibi oldu. Ya bu Ramazan yâda gelecek Ramazan üç dört dayanıklı Müslüman bulursam hatimle Teravih kıldırmak niyetindeyim. Hem hatme hem de benim sesime dayanacak Müslüman bulmak kolay değil.”
Tarihçi Mithat Cemal Kutay’ın naklettiğine göre, teravih namazı için her zaman cemaat bulamıyor. Bazen oğlu Tahir’in cemaat diye önüne geçip imam oluyor. Fakat hatimle kılınan namazlar uzayınca Akif “Bazen arkama dönüp bakıyorum, O’ da kaçmış,” diye, dert yanar.
Bu vesile ile bir fıkra ile yazıyı noktalayalım.
Ömründe iki rekât bayram namazından başka namaz kılmayan bir Arnavut, bir gün köyünden kalkıp şehre iner. Her tarafın cıvıl cıvıl kaynadığını, minarelerde kandillerin pırıl pırıl yandığını görünce şaşırır ve bunu sebebini sorar. Kendisine “Teravih namazı kılınıyor” denir. Heveslenir ve oğluna “ sen burada birazcık bekle ben iki rekât namaz kılayım” der. Meğer girdiği camide işte böyle demir hafızlardan biri hatimle teravih namazı kıldırıyormuş.
Arnavut bakmış ki namazın biteceği yok. Bir ara dışarı çıkıp oğluna seslenmiş “Oğlum sen boşuna bekleme. Merkebi al hemen köye git. İmam işi inada bindirdi. Ben de sonuna kadar dayanacağım”
Kalın sağılacakla…