Geçen haftadan devam ediyorum.

  …/.

   İzzet Baysal Vakfı’nın kuruluşu 16 Ocak 1987 tarihi Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra Bolu’ya yatırımlar hızla devam ediyor. Kuşkusuz ki bu yatırımların en büyüğü gözbebeğimiz üniversitemizin kuruluşu.   

  Vakfın kuruluşundan kısa bir süre sonra Bolu’ya bir üniversite açılması fikri doğuyor. Üniversitemizin kuruluş hikayesi başlı başına uzun bir roman ve filmlere konu olacak nitelikte. YÖK’ten alınan izinle Gölköy Kampüsü’nde ilk kazma 1990 yılında vuruluncaya kadar geçen sürede İzzet Baysal ve Ahmet Baysal, zamanın Bolu Belediye Başkanı Necdet Gören ve Bolu’nun ileri gelenlerinden Şerafettin Erbayram, Cahit Şentürk, Mustafa Yaman, Ruhi Kaygusuz, Yurdaer Kalaycı, İlhan Bağışgil, Mustafa Gültopu, Ahmet Eşmeli, Uğur Tunçok gibi Bolu sevdalısı insanlar ile Bolu Kalkınma ve Tanıtma Vakfı çok büyük çabalar sarfediyorlar.

  Üniversitemizin ismi ile ilgili de çok büyük mücadeleler oluyor. 1990 yılında Düzce Bolu’nun ilçesiydi. Aslen Düzceli olan Bolu milletvekilleri Avni Akyol ve Necmi Hoşver, Bolu isminden duydukları alerji nedeniyle Bolu İzzet Baysal Üniversitesi ismine karşı çıkıyorlar. Abant veya Köroğlu İzzet Baysal Üniversitesi isminde ısrar ediyorlar. Ahmet Baysal Amca, “İki isimli bir üniversite dünyanın neresinde var? İki isim birden olmaz, ya Köroğlu, ya da İzzet Baysal olacak” diyerek isyanını dile getiriyor. Sonunda uzun süre TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda bekletilen üniversite kuruluş kararı, şiddetli tartışmalardan sonra üniversite kuruluş kararı ile ilgili yasa kabul ediliyor.

  Üzücü olan şu ki, İzzet Baysal ‘ın tüm servetini bağışlayarak yaptırdığı üniversitenin kuruluşunda hiç bir katkısı olmayan siyasetçilerin destek olmak yerine köstek olmaları ve söz sahibi olmalarını vicdanen kabul etmek mümkün değil.

  Neticede Bolu yerine Abant İzzet Baysal Üniversitesi olması yönünde mutabık kalınıyor ve 3 Temmuz 1992 tarihinde Resmi Gazetede Abant İzzet Baysal Üniversitesi kuruluşu yayınlanıyor. Düzceli milletvekilleri bununla da yetinmiyorlar, üniversitemizin ilk Tıp Fakültesi kuruluşunu da kıskançlık yüzünden ilk olarak Düzce’de açılmasını sağlıyorlar.

  Üniversitemizin binalarının yapımı ve üniversitenin faaliyete geçmesi de pek çok uğraşlardan sonra gerçekleşiyor. İzzet Baba ve Ahmet Amca, sadece varlıklarını Bolu’ya vermekle kalmıyorlar, bir de bu aşamada bürokrasiyle ve siyasetçilerle de savaş veriyorlar. İnanılması güç öyle engellerle karşılaşıyorlar ki, adeta işkenceye benzer baskılar görüyorlar. Başkaları olsa pes eder ve bu mücadelelerden vazgeçebilirdi. Ama Baysal ailesi öyle çelik gibi azimli, kararlı, inançlı ve tuttuğunu koparan bir iradeye sahip ki, asla pes etmiyorlar. Sonunda üniversitemiz bugün onların sayesinde Bolu’nun gururu ve Türkiye’nin sayılı üniversiteleri arasına girmeyi başarıyor.

 Baysal ailesinin hiç taviz vermedikleri bazı prensipleri var. Her zaman liyakat sahibi, iş bilen çalışkan personel alımına dikkat ediyorlar. İhtiyaç duyulan binaları yaparak devlete teslim ediyorlar; ama bu prensipleri gereği yönetime ve personel alımlarına karışmıyorlar.

  Lakin personel alımlarında siyasetçiler boş durur mu? Hatta bu durumu Hüseyin Tuncay, “İzzet Baysal & Ahmet Baysal” isimli kitabında “ Ah Siyaset Vah Siyaset”  başlığı ile yazmış. Ben bu yazıyı hazırlarken Ahmet Baysal Amcamızla yaptığımız söyleşide yaptığı konuşmalardan ve Hüseyin Tuncay’ın bu kitabından da yararlanıyorum.

  Ahmet Amca, “9 Aralık 1996 tarihinde yayınlanan bir kararname ile AİBÜ’ne 74 kişilik bir idari kadro tahsis edilmişti, tabi ki bu alımların hepsi sınavla olacaktı. Ancak dönemin Refah Partili Milletvekilleri rektörle görüşerek 30 kişilik bir liste vermiş. Zamanın rektörü akademik kişilerin torpille atanmasını doğru bulmadığını belirterek listeyi reddetmiş. Bu inatlaşma üzerine hükümet 11 Aralık 1996 tarihinde bu kadroyu geri çekmişler. Ben yurt dışında uluslararası bir konferansa giderken Erbakan’ın Çırağan Sarayında beni görmek istediğini bildirdiler. 5 Ocak 1997 tarihinde Erbakan’la görüşmeye  zamanın Odalar ve Borsalar Birliği başkanı Mehmet Yazar ile birlikte gittik. Erbakan bizi çok güzel karşıladı. Arkasından, “Siz nasıl bir üniversite kuruyorsunuz da 30 kişi alamıyorsunuz? Bir rektöre dahi söz geçiremez misiniz?” dedi. İstediği 30 kişinin aynen alınmasını istedi. Çok şaşırdım, 30 kişilik kadronun iptal edildiğini o zaman öğrendim. “Sayın başbakan, üniversite sizin, devlet üniversitesi…Ben ne yapabilirim? Bizim vakıf olarak yetkimiz yok ki. Biz verdiklerimizi karşılıksız veriyoruz. Verdiklerimizden herhangi bir karşılık beklemek vakıf anlayışımıza sığmaz. Biz devlete verdik, devlet de halen sizlersiniz. Milletvekilleriniz rektörden istemişler, o da kabul etmemiş. Bizim elimizden bir şey gelmez.”dedim. Bunun üzerine Erbakan’ın tavrı değişti, o yumuşak bilinen görünüşü sertleşti. Gene hatırlayabildiğim kadarıyla bana, kendilerinin üniversite kadrolarının iman ve inanç sahibi, dini bütün kimselerden oluşmasını arzuladıklarını, halbuki kurduğumuz, ismimizi taşıyan o üniversiteye böyleleri yerine ateist kişilerin yerleştirildiğini; böyle olunca da ateist gençlerin yetişeceğini ve netice olarak yaptıklarımızın hayra değil, şerre gideceğini söyledi. Bir şey söylemeden donup kalmıştım. Hezeyanı geçtikten sonra arkamızda dikilen yağız yüzlü birisine, sanırım özel kalemiydi, baba yol göstermesini işaret etti. Özür dileyerek kalktım, çıktım.” dedi. 

  Bu siyasi baskılar, Türkiye gündemine bile girmişti. Hürriyet Gazetesinde “Bir Şehrin İsyanı” başlığı ile yayınlanmış ve bu durumu gazeteci Emin Çölaşan, 16 Mart 1997 tarihinde detayları ile anlatmıştı. Cumhuriyet Gazetesi de, zamanın Cumhurbaşkanı  SüleymanDemirel’i kastederek,“Erbakan ve Çiller’in engel çıkardığı hayırsever işadamına destek verdi: Demirel Devrede” başlığı ile 18 Mart 1997 tarihinde haber yayınlamıştı.

  Zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, her zaman İzzet Baysal ve Ahmet Baysal’a destek vermiş ve İzzet Baysal’ı Devlet Üstün Madalyası ile ödüllendirmişti. Abant İzzet Baysal Üniversitesi için de, “Arkasında güçlü bir vakfın desteği bulunan ilk ve tek devlet üniversitesidir; bu örneğin yayılması gerekir.” diyerek desteğini açıklamıştı.

  Ayrıca Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Necmettin Erbakan’ın engellemeleri üzerine 11 Mart 1997 tarihinde İzzet Baysal’a bir mektup gönderiyor:

  “Muhterem İzzet Bey,

   21.01.1997 ve 17.02.1997 tarihleri mektuplarınızı aldım. Sayın Ahmet Baysal da gelip benimle görüştü. Sizin gibi büyük bir hayırseveri üzmüş olmaktan fevkalade müteessirim. Tıp Fakültesi kararnamesinin birkaç gün evvel imzaladım. Diğerlerini de takip ettiriyorum. İsminizi taşıyan üniversite, Cumhuriyet üniversitesi olarak yoluna devam edecektir. Hiç endişeniz olmasın…”

  …/.

  Haftaya devam edeceğim.