6 veya 7 sene önceydi galiba, birader Anahtarcı Emin’in iş yerinde otururken Doktor Hacı Musa Okur büyüğümüz geldi.

Ellerini öptük, kucaklaştık.

‘Maharem Hoca’ dedi, ‘iki gün sonra Regaip kandili var. Akşam Tokad-i Hayreddin’ e gel.’

‘İnşallah’ dedim.

Kandil gecesi Tokad-i Hayreddin Koruluğu’ na gittim. Önce dualarımı ettim, sonra yavaş yavaş caminin ikinci katında bulunan odaya girdim.

İçerisi doluydu. Şöyle bir göz gezdirdim, delisi de vardı velisi de. Kelli felli olanları da, benim gibileri de…

Selam verdim, teker teker ellerini sıktım, hal hatır ettim. Bir köşeye çekilip sessizce oturdum.

***

Belirli bir adap içinde sofralar kuruldu. Davetliler kendilerine en yakın sofraya bağdaş kurup oturdular. Doktor Musa Okur büyüğümüzün ‘Haydi Bismillah’ demesi ile yemeğe başladık. Önce çorbalar geldi, ardından da et yemeği ve pilav ile beraber erik hoşafı…

Yemek bittikten sonra Hacı Musa Okur tarafından dua yapıldı, herkes bir yer bulup oturdu. Ayakta kalmıştım, bana kanepelerde yer kalmamıştı.

Yerde oturayım desem alışkın değildim, dizlerim de zaten yerde oturmaktan iyice uyuşmuştu.

Bir baktım, odaya hâkim bir yerde boş bir koltuk var. Herkesin akıllısı benim ya, gittim oturdum.

Gözler o anda bana doğru çevrildi. Soyulmuş ve dilimlenmiş elmalar geliyor, gidiyordu. Arkasından ellerimi silmem için mendiller…

Sebebini anlayamadığım sonsuz bir saygı vardı bana karşı.

***

Şaşkındım, davetliler ise bana bakıyorlar sanki benden bir şey bekliyorlardı. Yavaşça Musa Okur Büyüğümüzün yanına gidip, kulağına fısıldadım. ‘Hacı Ağabey, bu sonsuz saygının sebebi ne?’

‘Kerata, Dr. Emin Acar’ın makamına oturdun. Misafirler şimdi senden sohbet etmeni beklerler.’

Dedim ki, ‘Hacı Ağabey, ben sohbet ehli değilim ki’

Güldü, ‘Onu boş bulduğun koltuğa otururken düşünecektin. İki kelam et, kalk; öyle bir mesaj ver ki sana ders olsun, seni dinleyenlere de yararlı bilgi…’

Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü, kızarmış terliyordum. Ne yapacağımı kestiremiyordum.

***

O anda bir şey oldu, bir cesaret geldi bana. Ve ‘Kıymetli insanlar’ diye başladım konuşmaya.

‘Mevkiler ve makamlar kıymetlidir, değerlidir. Feraset ve istikamet sahibi olanlar için bu yerler NUR olur ve çevrelerini aydınlatırlar.

Hak etmeden gelenler ise şu an benim yaşadığımı yaşar. NAR olur; yakar.

Lafı çok fazla uzatmayacağım, yaptığım hadsizliği sizlere kısa bir cümle ile anlatacağım.

Gözler iyice bana dönmüştü, ne diyecek diye merakla bekliyorlardı. ‘Herkes haddini ve yerini bilmeli, benim gibi cahillik edip boş bulduğu her koltuğa oturmamalı’ dedim.

Sonra…

Yavaşça kalktım, kapının önüne diz kırıp oturdum.

03.08.2025

Muharrem Demirel