Terörsüz Türkiye sürecinin başlatıldığı günden bu yana yaşanan gelişmeler, milletimiz tarafından dikkatle ve doğal olarak ihtiyatla takip edilmektedir. Ülkemizin 47 yıldır süregelen bu terör belasından kurtulma iradesinin ortaya koyulması elbette büyük bir umut vadetmektedir. Ancak geçmişte “çözüm süreci” adı altında yaşanan acı tecrübeler sebebiyle toplumumuzun temkinli yaklaşması da son derece haklı ve anlaşılırdır.
Hiç kimse böylesine tarihi bir sürecin sorgulanmadan ve yorumlanmadan sessizce takip edilmesini bekleyemez. Bu nedenle ben de geçtiğimiz iki haftaki köşe yazılarımda hem Liderimizin açıklamalarını hem de bu sürecin ne anlama geldiğini kendi analizlerim çerçevesinde anlatmaya, akıllara gelen soruları cevaplandırmaya çalıştım. Süreci samimiyetle ve ihtiyatla takip eden fakat yazılarımı okuma fırsatı bulamayan okurlarımızın, geride bıraktığımız iki haftadaki yazılara göz atmasını özellikle istirham ederim.
Yaşanılan toplum içerisinde gelişen olaylar üzerinde farklı fikirlerin, farklı bakış açılarının ve değerlendirmelerinin olması gayet normaldir. Bu, insan olmanın ve toplum olmanın tabii sonucudur.
Burada önemli olan ise fikir ayrılıklarının hangi saiklerle ortaya çıktığıdır. İşte Terörsüz Türkiye sürecinde karşılaştığımız düğüm tam da burada oluşmaktadır. Çünkü bir kesim, iyi niyetle, devletimizin âli menfaatlerini gözeterek süreci değerlendirmekte; gelişmeleri analiz ederken akıllarına takılan soruları samimiyetle dile getirmektedir. Bu sağlıklıdır, gereklidir, beklenendir.
Zaten bu nedenle, milletimizin iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” kurulmuş ve bu komisyon çalışmalarında vatandaşımızın hassasiyetleri özenle dikkate alınmakta, yüreği yanmış annelerimiz, şehit yakınlarımız ve gazilerimiz başta olmak üzere terörden doğrudan etkilenen kesimler dinlenilmektedir.
Bu süreç, olması gerektiği gibi Türk milletinin gözü önünde; hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde açık ve şeffaf biçimde yürütülmektedir.
Mahzurlu olan ise süreci sabote etmek için pusuda bekleyen, provokasyonu geçim kapısı hâline getirmiş, devlet–millet kaygısı yerine “Buradan siyaseten nasıl kazanç sağlarım?” hesabıyla hareket eden güruhtur.
Bu süreç, 47 yıldır mücadele edilen ancak tam manasıyla kökü kazınamayan, sonlandırılamayan bir terör hareketinin nihai olarak tasfiyesidir. Bu güruh da “Benzer süreçler geçmişte denendi ve başarısız oldu, bu süreç de başarısız olsun ki biz de siyaseten buradan nemalanalım.” hesabı içindedir.
Onların derdi, bir vatandaşımız daha şehit olmasın, bir annemizin daha yüreğine kor düşmesin diye yüreği sıkışan milletimizin kaygılarını gidermek değildir. Tam tersine, vatandaşlarımızın zihnindeki haklı soruları çarpıtarak, kışkırtarak; sanki süreç tamamen kötü yönetiliyormuş, bu süreç ile devletimize ve milletimize ihanet ediliyormuş gibi bir algı oluşturmak için uğraşmaktadırlar.
Evet, süreç yorucu, yıpratıcı, karmaşık ve çoğu zaman anlamlandırması zor gelişmeler içermektedir. Ancak bizim önceliğimiz devletimizin bekası, milletimizin huzuru, barışın ve kardeşliğin temini iken; onların önceliği süreçte gerçekleştirdikleri çarpıtmalar ile bir sonraki seçimde alacakları üç-beş oy, şahsi çıkarları ve menfaatleridir.
Bu sebeple diyorum ki: Oy hesabı yapanlar konuşadursun. Biz, Terörsüz Türkiye sürecini milletimizin bize duyduğu inanç ve itimatla, devletimizin menfaatlerine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine halel getirmeden yürütmeye devam edeceğiz. Süreç ilerlerken vatandaşımızın aklında şüphe ve kuşku uyandıran hiçbir gelişmeyi görmezden gelmeyecek, hiçbir soruyu geçiştirerek önemsizleştirmeyeceğiz.
İşte bu bağlamda, Terörsüz Türkiye sürecinin mimarı Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi de TÜRKGÜN gazetesine verdiği üç gün süren röportaj serisinde vatandaşımızı provokatörlerin söylemleriyle baş başa bırakmamış; gönülleri ferahlatacak, akıllardaki soru işaretlerini giderecek açıklamalarda bulunmuştur.
Liderimiz, bu röportajda kendisine yöneltilen sorulara şu cevapları vermiştir:
- KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın tehditvari sözleri hakkında:
“Şu bayağı sözlere bakar mısınız? Hiç kimse suç işlememiş! Bu nedenle de af maf da istemiyorlarmış. Kaldı ki af vaat eden zaten yok. Suça gelince; tarih ve mâşerî vicdan önünde hangi suçların işlendiği açıktır, nettir, belgelidir. Bayramlık ağzımızı açtırmasınlar; herkes haddini ve hududunu bilsin.” demişlerdir.
- Mesut Barzani’nin Şırnak ziyaretinde yaşanan olumsuz görüntüler hakkında:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik hak ve hukuku maalesef çiğnenmiştir. Adına ister protokol kuralları deyin ister teamül… Ne var ne yok ihlal edilmiştir. Barzani’nin an itibarıyla herhangi bir devlet görevi yoktur; sadece misafir olarak ülkemize giriş yapmıştır. Buna rağmen sempozyumun önüne çıkartılan mesnetsiz övgüler, abartılı iltifatlar ve yabancı üniformalı kişilerin uzun namlulu silahlarla ortalıkta dolaşması tek kelimeyle rezalettir. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti’nin vakarına, saygınlığına, tarihî itibarına ve egemen vasfına taammüden saldırıdır.” demişlerdir.
- Terörsüz Türkiye hedefi kısaca nedir?
“Terör sorununu çözeceğiz, bölücülük damarını kesip atacağız.
Siyasi, ekonomik ve hukuksal reformlarla toplumsal ahenk ve adaleti inşallah tam manasıyla tesis edeceğiz.
Şehit ailelerimiz kaygılanmasın, gazilerimiz korkuya kapılmasın.
Pazarlık içinde değiliz.
Türkiye’nin egemenlik hukukunu zafiyete uğratacak hiçbir yanlışın içinde yer almayız, alamayız, almayacağız.
Maksadımız millî birlik ve kardeşliği, iç cephemizin tahkimini sağlamaktır.” demişlerdir.
Ve son söz olarak:
Kalplerimiz müsterih olsun.
Allah’ın izniyle, barışın ve kardeşliğin hâkim olduğu, huzurun ve refahın yükseldiği, terörsüz bir Türkiye hedefine ulaştığımız günleri görmek bizlere nasip olacaktır.