Bilmiyorum dikkat ediyor musunuz; ben bu yazılarda ve katıldığım etkinliklerde, konuşma metinlerinde “engellenen insan” kelimesini kullanırım. Bu bazılarına ilginç gelir ve bana “Niye herkes gibi ‘engelli’ ya da ‘özel gereksinimli birey’ olarak ifade etmiyorsun?” diye sorarlar. Bunu hep şöyle açıklamışımdır:
Bence dünyada “engelli” diye bir varlık yoktur, bizler dünyada yapılan ya da yapılmayan şeyler yüzünden engelleniyoruz.
Evet, özel gereksinimlerimiz var. Ancak “özel gereksinimli” demeyi de pek sevmiyorum çünkü “engelli” kelimesi de “özel gereksinimli” kelimesi de insanları düşündüren kelimeler değil. Ancak “engellenen” kelimesi insanları düşünmeye sevk eden, “Kim, niye engelleniyormuş?” dedirten bir kelimedir.
Bunun için “engellenen” kelimesini kullanmayı tercih ediyorum. Kendimi hiç “engelli” olarak görmedim. Unutmayın, ortada “engelli” sıfatı yapıştırdığınız bir insan varsa, onu engelleyen bir şeyler mutlaka vardır. Bu yüzden ben ve benim gibi insanlar aslında birer engellenendir.
Marifet de olaya bu bakış açısıyla yaklaşıp engelleri görmek, anlamak ve kaldırmaya çalışmaktır. Bildiğiniz gibi, engellenen insanların en çok karşılaştıkları engellerden birisi de ulaşım ve yaya geçitlerindeki engellerdir.
İşte az önce bu anlamda teknolojiyi kullanarak engeli aşmaya çalışan insanların yaptıklarını anlatan bir haber düştü önüme. İzin verirseniz haberin kısa özetini paylaşmak istiyorum:
“Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde geliştirilen Yaya Geçitlerinde Takip Tabanlı Akıllı Yaya Geçidi Sinyal Sistemi, yayaların güvenliğini artırırken trafik akışını daha verimli hale getirmeyi amaçlıyor. Yapay zekâ destekli sistem, radar sensörleriyle yaya varlığını algılayarak geçiş süresini dinamik olarak ayarlıyor. Genel kullanıcılar için standart süre uygulanırken, yaşlı ve engellenen bireyler ulaşım kartlarını okuttuklarında daha uzun geçiş süresi elde edebiliyor."
Proje, Akıllı Ulaşım Sistemleri Türkiye (AUS Türkiye) tarafından düzenlenen 8. Ulaşımda Aklın Yolu Ödülleri kapsamında Akademik AR-GE Ödülü kazandı. Ayrıca istatistiksel veri toplayarak gelecekteki ulaşım projelerine katkı sunmayı hedefliyor. Çeşitli belediyelerle işbirliği içinde geliştirilen sistem, hem güvenliği hem de çevresel sürdürülebilirliği desteklemeyi amaçlıyor.”
Yani kısacası projeyi şöyle anlatayım: Yaya geçitlerine konacak bir uyarı ışığı ve hareket algılayıcılar sayesinde yayaya özel süreler tanımlanacak. Örneğin görme yetersizliği olan biri için 15 saniye, tekerlekli sandalye kullanıcıları için 30 saniye olarak tanımlanan sürede sistem trafiği durduracak ve yayaların güvenle yaya geçidini kullanmalarına olanak sunacak ve sistem, yaya geçidine bir yayanın adım atması halinde uyarı ışıklarını yakıp sürücülerin dikkatli olmalarını sağlayacak şekilde tasarlanmış.
Ayrıca AUS Türkiye Derneği aracılığıyla Samsun Büyükşehir Belediyesi, Tokat Belediyesi, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Konya Büyükşehir Belediyesi gibi yerlerin de desteği alınmış ve sanırım buralarda sistem kurulup testler yapılacakmış.
Bunu okuyunca, “Keşke Bolu Belediyesi de bu olaya destek verse ve uygulayan ilk şehirlerden biri olsa,” diye düşündüm.
Yetkililerin bu yazıları takip ettiğini biliyorum. Hazır yeri gelmişken Bolu Belediyesi yetkililerine bunu iletmiş olayım. Bu konuda Bolu’yu da öncü illerden biri yapabiliriz.
Umarım bu proje ve buna benzer projeler geliştirilir, hayata geçer ve her ilde uygulanmaya başlanır.
Bakın arkadaşlar, hepimizin amacı gerçekten engelleri kaldırmaksa; herkes için daha özgür, daha güvenli yaşam alanları oluşturmaksa, bunu ancak eğitim, bilim ve teknolojiyi doğru kullanarak; bu tür projeleri destekleyerek başarabiliriz. ‘Engelli’ ya da ‘özel gereksinimli’ deyip geçmeden, ‘Niye engelleniyor ki?’ ya da ‘Onu ne engelliyor?’ diye düşünerek, engelleri fark ederek çözebiliriz.
Yeter ki isteyelim ve harekete geçelim. İnanın, bizim bu konuda her şeye gücümüz de bilgimiz de enerjimiz de yeter.