Hayatta bize doğruymuş gibi öğretilen bazı alışkanlıklar vardır. Mesela hepimiz evde eşofman ya da pijama giyeriz; sadece dışarı çıkarken veya misafir gelince güzel kıyafetler giyeriz. Hatta hanımlar biri gelecek ya da bir yere gidecekse makyaj yapar, saçını başını düzeltir; erkekler de kişisel bakımına daha çok özen gösterir.
Aslında bu, toplum olarak karşımızdakine değer ve saygı gösterdiğimizin bir işaretidir. Ve bu güzel bir şeydir.

Peki size soruyorum; karşınızdakine gösterdiğiniz değeri ve saygıyı kendinize gösteriyor musunuz?
“Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim.
Şöyle açıklayayım: Sevdiğiniz şeyleri giymek, saçınızı düzeltmek, kişisel bakımınıza özen göstermek insanı iyi hissettiren, hatta ruh hâlini tamamen değiştiren bir şey değil midir?

Sabahtan akşama kadar pijamayla duran, evde tek başınayken saçına başına ve kişisel bakımına dikkat etmeyen bir insan sizce kendini nasıl hisseder?
Ya da siz böyle bir gün geçirmek ister misiniz?
Ben istemem. Çünkü benim için sabah dolabı açıp, o gün bana kendimi iyi hissettirecek kıyafeti seçip giymek, tıraş olmak… Bunlar gün içinde enerjimi yükselten şeylerdir. Akşama kadar pijamayla kalsam herhalde hasta olurum!

Şimdi bazı arkadaşlar gülümseyerek “Ee Onur, sana hep güzel misafirler geliyor tabi dikkat edersin” diye takılacak, bazıları da “Ne istiyorsun yani, pijamamızdan mı olalım; evde takım elbiseyle mi dolaşalım?” diyecek.
Ama ben gerçekten hiç sevmem. Evde tek başıma olsam bile o dolap açılır, o günün kıyafeti seçilir.
Ve bunu kimse için değil, kendim için yaparım.

Bu anlattığım “giyinme, güzel görünme, kişisel bakım” işleri tüm insanlar için önemlidir; ama özel gereksinimli bireyler için çok daha önemlidir.
Bazı ailelerin “Zaten evden çıkmıyor, güzel giyinse ne olacak?” diye düşündüğünü, hatta kişisel bakımı kolay olsun diye kızlarının saçını kısacık kestirdiğini görüyoruz.
“Bu anlamaz, bu bilmez” mantığıyla hareket eden aileler, aslında çocuklarına farkında olmadan kötülük yapıyorlar. Çünkü onların da nasıl hissettiklerinden bihaberler.
Biraz empati yaparsanız, ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Bu bakış açısı, biraz da eski Yeşilçam filmlerinden günümüze taşınmış yanlış bir öğretidir.

Neymiş, evdeki giysiler eskimesinmiş…
Neymiş, kişisel bakım zormuş…
Arkadaşlar, bırakın eskisin! Hatta eskidi diye sevinin. Çünkü insan bir şeyi eskitiyorsa, yaşıyor demektir; bir şeyi eskitecek kadar gücü var demektir.

Ayrıca kişisel bakım eğitimleri var. Geçtiğimiz yıllarda bir dermatoloji uzmanı arkadaşımla söyleşi yapmıştım. Ona “Sana özel gereksinimli bireyler geliyor mu?” diye sormuştum.
Aldığım yanıt çok çarpıcıydı:
“Tabii ki geliyor Onur! Hatta inan, özel gereksinimli bireyler kişisel bakımlarına standart bireylerden daha çok özen gösteriyorlar.”

Aynı söyleşide arkadaşım bir cümle daha kurmuştu, o da hâlâ aklımda:
“Bu hizmetler devlet tarafından yeterince desteklenmiyor, sadece çok az hastanede uygulanabiliyor.”
Bu da aslında devlet kurumlarının bile konuya nasıl yüzeysel baktığının bir göstergesi değil mi?

İşte önce bu bakış açısını değiştirmemiz gerekiyor.
Kişisel bakımın, güzel görünmenin, insanın kendini iyi hissettirecek giysiler giymesinin herkesin hakkı olduğunu kabul etmeliyiz.
Buna göre uygulamalar üretmeli, insanlarımızı bilinçlendirmeliyiz.

Evet, farkındayım; ülkemizde ekonomik sıkıntılar var. İnsanlar yeni bir şey alırken zorlanıyor. Bu yüzden “hiçbir şey eskimesin” diye uğraşıyorlar.
Ama eğer hiçbir şeyi eskitemiyorsanız, bir an durup kendinize şunu sorun:
“Ben gerçekten yaşıyor muyum?”
Çünkü hayat her şeyi eskitir.
Önemli olan, bir şeyi eskitirken keyif almak, kendini iyi hissetmektir.