Geçen haftadan devam ediyorum.
…..
Mudurnu’nun zengin tarihi mirasından kalan ve Türklerin geleneksel ahşap konak ve ahşap evleri koruma altına alınmış. Eskiyen ahşap konaklar ve evler yavaş yavaş tarihi ve mimari dokusuna uygun olarak onarılıyor ve turizme kazandırılıyor. Ancak bu yeterli değil, bu işlerin daha hızlı ilerlemesi gerekir. Mudurnu neden bir Safranbolu olmasın?
Osmanlı Padişahlarından Yıldırım Beyazıt şehzadeliğini Mudurnu’da yaptığı için tek kubbeli Yıldırım Beyazıt Camisini ve Yıldırım Beyazıt Hamamını yaptırmış. Bu cami ve hamam çeşitli defalar restore edilerek günümüze kadar ulaşmış ve şu anda dimdik ayakta duruyorlar. Yıldırım Beyazıt zamanında yapılan, ancak günümüze ulaşmayan bir medrese ve bir imaret olduğu da biliniyor.
Kanuni Sultan Süleyman sefere giderken Mudurnu’dan geçiyor ve buraya bir cami yapılmasını emrediyor. Şimdiki Armutçular Konağı’nın yanında bir cami inşa ediliyor. Kanuni Sultan Süleyman seferden dönerken yapılan camiyi beğenmiyor ve bu yüzden Kanuni Sultan Süleyman ölene kadar ibadete açılmıyor. Ancak Kanuni Sultan Süleyman öldükten sonra ibadete açılan cami bugün de ibadete açık olarak hizmet veriyor.
Osmanlı’nın son dönemlerinde modernleşme hareketi olarak Mudurnu’ya bir Saat Kulesi yapılıyor. Bugün de hala Mudurnu’nun doğal ve tarihi güzelliklerinin manzarasını yüksekten görüldüğü Saat Kulesi, o gün bu gündür saat başlarında iki defa, yarım saatlerde bir defa çalmaya devam ediyor.
Mudurnu’nun Arasta Çarşısında 1900’lü yılların başında büyük bir yangın çıkıyor. Yeniden inşa edilen Arasta Çarşısı, Mudurnu eğimli bir arazide olmasına rağmen ızgara sistemiyle yapılarak aynen bir cetvelle çizilmiş gibi düz duruyor.
Mudurnu’da turizme kazandırılması gereken Armutçular Konağı yıllardır onarılmayı bekliyor. 1860 yılında Mudurnulu Karaçayırlar Alesi tarafından yaptırılmış, 1949 yılında Armutçular Ailesine geçmiş. Konağın şimdiki sahibi Ömer Armutçuoğlu, özel olarak kapıları açtı ve bizi gezdirerek bilgiler verdi. Konak 1920-1930 yılları arasında da Hükümet Konağı olarak hizmet vermiş. 400 metrekare inşaat oturumu olan konağın çatısı Marsilya’dan gelen orijinal Marsilya kiremitleri ile döşenmiş. 3 katlı, 17 odalı konağın giriş tarafı, kapıları, pencereleri, balkonları, çatı altı saçakları, odaların tavanları şahane ahşap oymaları ile süslenmiş. Konağın haremlik ve selamlık bölümleri var ve en alt katta mutfak bölümü bulunuyor. Anadolu’daki barok tarzda yapılmış tek örnek olan Armutçular Konağı’nın salon ve bazı odalarının duvarları 1926 yılında Milano’dan getirilen kabartmalı çok güzel duvar kağtları ile kaplanmış ve bu odaların tavanlarında çok harika tablolar yer alıyor. En üst katta eskiden kullanılan pek çok eşya duruyor. Tay derisinden yapılmış sandıklar özellikle dikkatimizi çekti. Bu konağı dördüncü gezişim, ama her seferinde hayranlığım daha çok arttı. 165 yıllık geçmişi olan ve başka bir örneği olmayan konağa mutlaka acilen el atılması gerekiyor. Tarihi ve mimari açıdan çok değerli olan bu konak şahane bir müze olabilir, bahçesi kafe veya restoran olarak hizmet verebilir. Ziyaretçilerden alınacak ücretler de konağın bakım masraflarını karşılar. Böyle değerli bir tarihi mirasın bakımsız bir şekilde beklemesine çok üzüldük. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Süreyya Astarcı Meslek Yüksek Okulu Mimari Restorasyon Bölümü Öğretim Görevlisi Mimar Pınar Özayan, mesleğinden gelen dikkatle konak hakkında bize heyecanlı bir şekilde çok ilginç bilgiler verdi. Sevgili Pınar, bu konağın Mudurnu turizmine nasıl kazandırılacağına, nasıl ve nereden kaynak bulunacağına dair sürekli kafa yoruyor.
Zaman içinde semercilik ve nalbantlık gibi bazı meslekler kayboluyor. Hazır giyim ve konfeksiyon sektörü de son yıllarda çok hızlı ilerliyor. Bunun sonucunda da eskiden çok rağbette olan terzilik mesleği yavaş yavaş azalıyor. Şimdilerde sadece giysilerin tamir ve tadilat işlerini yapan az sayıda terzi kaldı. Mudurnu Arasta Çarşısı içinde 2 metrekarelik dükkanda yıllarca terzilik yapan Terzi Piri Usta (Hz. İdris) vefat edince, dükkanını hiç bozmadan iğnesi ve ipliğiyle birlikte müze gibi korumuşlar. Dükkanın önüne de bir tanıtım tabelası koymuşlar. İlginç bulduğum bilgiler içeren bu tabelada şunlar yazıyor:
“Türkçesi düzman olan terzi kelimesinin kökeni Arapça “ darz” (dikiş) sözcüğünden türetilmiştir. Divan-ı Lugat-it Türk’e göre Türkler bin yıl öncesinde bile örtülü kıyafetler giymekte ve ipek mendil ve eldiven kullanmıştır. Osmanlı döneminde yüzyıllar boyu benzer biçimsel özellikleri olan kıyafetler giyilmiş, bu giysiler ham maddesinden satımına kadar tüm aşamaları ile evlerde üretilmişse de özellikle kıldan ve keçeden yapılan kıyafetler ile nam salmış düzmanlara rastlanmaktadır
Osmanlı’da Tanzimat’la birlikte gelen yenilik hareketleri sonucunda asker, bürokrat, memur ve öğrencilerle birlikte sivillerin de giyim tarzı değişmeye başlamıştır. Bu değişime dönemin önemli bir askeri ve ticari noktası olan Mudurnu da ayak uydurmuştur. Yeni giyim taleplerine uygun kıyafetler dikmeye başlayan terziler Arasta içerisinde yerlerini almışlardır. Cumhuriyet’in kurulması ve kıyafet inkilabı ile bu mesleğin önemi daha da artmış ve adeta bir sanata dönüşmüştür.
Mudurnu’da 1940-1950 yıllarında 5 adet terzi olduğu bilinmektedir.”
…/.
Haftaya devam edeceğim.