Geçen haftadan devam ediyorum.
…/.
Gizli bir cennet olarak kabul edilen Ihlara Vadisi’nin kuzeyindeki Selime Katedrali’nden ayrıldık.
Yıllardır görmeyi çok arzu etmeme ve Kapadokya’ya bu ikinci gelişim olmasına rağmen Ihlara Vadisi ile Soğanlı Vadisini görmek bu sefer de kısmet olmadı. Ihlara Vadisi’nin ana girişi ve iniş merdivenleri yenileme çalışmaları nedeniyle kapalıymış. Soğanlı Vadisi de gezi bölgemize uzak olduğundan gidemedik. Buraya tekrar gelirsem önce buraları gezip görmek istiyorum.
Ihlara Vadisi, milyonlarca yıl önce Hasandağı’ndan püsküren lavları, Melendiz çayının aşındırması sonucunda jeolojik olarak oluşmuş.
Rehberimiz Fırat Bey, Ihlara Vadisi’ne 384 basamakla inildiğini, 14 kilometre uzunluğunda, 200 metre genişliğinde, 150 metre derinliğinde ve vadi boyunca kayalara oyulmuş barınaklar, manastırlar, kiliseler ve mezarlar bulunduğunu söyledi. Müze kartla girilen Ihlara Vadisi’nin içinde 55’e yakın kilise olduğunu, kiliselerde duvar resimleri bulunduğunu anlattı. Fırat Bey, bir doğa harikası olan Ihlara Vadisi’nin, bitki örtüsüyle ve tarihi yaşam alanlarıyla Hristiyanlığın kuruluş yıllarından beri çok önemli bir merkez ve Hristiyanlığın ilk doğduğu topraklar olduğunu, ilk kilisenin burada yapıldığını, Incil’in ilk kez burada yazıldığını, ilk semavi dinlerin burada doğduğunu söyledi. Vadideki kiliseler içindeki süslemeler ise 6. yüzyıl ile 13.yüzyıllar arasında yapılmış. Ayrıca Ihlara Vadisi doğasıyla, tarihiyle, sanat ve kültürüyle Dünya’nın ikinci büyük kanyonu olarak kabul ediliyor.
Soğanlı Vadisi ise Kayseri’nin Yeşilhisar ilçe merkezine 15 kilometre mesafede, kaya kiliseleri, barınaklar, güvercinlikler ve mağaraların bugünkü evler ile iç içe girdiği ve halen içinde insanların yaşadığı bir yer. Roma döneminden itibaren yerleşim alanı kullanılmış. Vadi yamaçlarında yer alan kayaları Romalılar mezarlık, Bizanslılar ise kilise olarak kullanmışlar.
Selime Katedrali’nden sonra ikinci durağımız Narlıgöl oldu. Narlıgöl, Niğde’nin Narköy beldesine ve Aksaray İl sınırına yakın bir krater gölü. Denizden yüksekliği 1363 metre, derinliği ise bazı yerlerde 21 metre, bazı yerlerde 70-80 metre, çevresi yüksek, çukurda aynen çorba kasesi gibi ve kalp şeklinde ve turkuaz renkte, çok güzel manzarası olan bir göl. Gölün şahane manzarasını rahatlıkla yukarıdan görebilmek için yerler yapmışlar. Halk arasında Acıgöl denen göl, kalsiyum, sodyum ve bikarbonat açısından çok zengin olduğu için çeşitli hastalıklara iyi geldiği söyleniyor. Fırat Bey, Narlıgöl’ün 20 bin yıllık bir göl olduğunu ve gölün etrafında jeotermal sıcak su kaynakları bulunduğunu ve bu sıcak suların son yıllarda yakında bulunan otellerde kullanılmak üzere pompalandığını söyledi.
Narlıgöl, aynı zamanda bir “ Maar Gölü” olarak biliniyor. Maar gölü ise, volkanların mağma suyuyla temas etmesi ile kraterler oluşturabiliyor ve bir volkanın altından akan veya köpüren magma bazen yeraltı suyuyla etkileşime girebiliyor ve bu olduğunda küçük bir patlama meydana geliyor, ardından patlamanın etrafında bir krater oluşuyor. İşte bu tür volkanik kratere maar deniliyor. Yani maar, sönmüş bir volkan kraterinin gaz patlaması sonucu suyla dolmasıyla oluşan göl anlamına geliyor. Kraterin çevresindeki yer seviyesinin altında yer alan bu göl de bu nedenle çok ilginç ve güzel bir görüntü oluşturuyor.
Narlıgöl hakkında çok değişik efsaneler var. Bir efsaneye göre zamanında burada çok nadide nar ağaçları bulunduğu için Narlıgöl dendiği söyleniyor.
Kültür Atlası’nın internette yer verdiği anonim bir efsaneye göre de şunları yazıyor:
“Aksaray’a çok yakın bir yerde, Gülağaç’ın Sofular Kasabası’nda birbirlerini çok severek evlenmiş bir çift ve onların yeni doğmuş bebekleri, küçük, yoksul bir evde yaşarlarmış. Zaman gelmiş ve genç koca karısını ve bebeğini bırakıp askere gitmek zorunda kalmış. Zaman geçmiş, kış bastırmış. Fırtınalı bir günde köyün girişinde uzun beyaz sakallı, bastonlu, yaşlı bir adam belirmiş. Bitkin görünüyormuş; evlerin kapılarını tek tek çalmaya başlamış. Birazcık ekmek ve su istemiş köylülerden. Hiç kimse, ama hiç kimse bu adama istediğini vermemiş; yüzüne çarpmışlar kapıyı. Bir ev dışında…
Genç kadın aceleyle bir bardak su ve bir parça ekmek getirmiş yaşlı adama. Adam, “Kızım çocuğunu da al, şu dağa çık. Dağın tepesine gelene kadar da arkana bakma.” demiş genç kadına. Kadın yaşlı adamın sözünü tutup, yola koyulmuş. Tam zirveye varmak üzereyken yorulup ve birazcık da merakına yenik düşüp arkaya bakmış. O anda kadının kalbinden sular fışkırmaya başlamış . Bütün köy sular altında kalmış. Kadın ve çocuk ise taşa dönüşmüşler öylece…”
Başka bir rivayete göre de, bir meteorun düşmesiyle çukur oluşmuş. Kar ve yağmur sularının dolmasıyla da bu göl oluşmuş.
Her ne olduysa çok güzel olmuş Narlıgöl. Biz de Yurdumuzun cennet köşelerinden birini daha görmüş olmanın mutluluğunu yaşamış olduk.
../.
Haftaya devam edeceğim.