Geçen haftadan devam ediyorum.

…/.

26 Mayıs 2025 günü Tuzgölü’nden başlayarak, Selime Katedrali’ni ve Narlıgöl’ü gezdikten sonra akşama doğru çok yorulmuş olarak Ürgüp Ortahisar’daki Dilek Kaya Oteli’ne geldik. Akşam yemeğini ve sabah kahvaltısını otelimizde aldık.

Burada çok sayıda büyük ve küçük oteller mevcut. Butik oteller çok pahalı olduğundan ve kapasiteleri sınırlı olduğundan böyle geziler için ekonomik olmuyor. Bizler de en uygun şartlarda daha çok yer görmek istediğimiz için pahalı otelleri tercih etmiyoruz. Zaten tüm gün gezdiğimiz için otele sadece yatmaya gidiliyor.

Kapadokya’da çok sayıda yabancı turist gördüm. Özellikle uzak doğudan gelenler ağırlıkta. Sanıyorum Dünya Kültür Mirası listesindeki yerleri tercih ediyorlar.

Kapadokya’da tüf kayaların içine oyulmuş oteller, restoranlar, dükkanlar, kafeler var. Erciyes ve Hasandağı’nın patlamasıyla püsküren lavlar buralarda tüf tabakası oluşturmuş. Bu tüf kayaları yumuşak olduğundan kolayca oyuluyor ve şekillendirilebiliyormış. Hava ile temas eden tüf tabakası sertleşiyormuş. Ayrıca yaz aylarında serin, kış aylarında ise ılık olduğundan mükemmel bir izolasyon sağladığı söyleniyor. Bir de buraya özgü sarıtaş denilen doğal taşlar var; bu taşlar işlenerek evlerde ve işyerlerinde briket ve tuğla yerine kullanılıyor. Binalarda kullanılan sarıtaşlar çok güzel bir görüntü oluşturuyor.

Gezimizin ikinci günü (27 Mayıs 2025) ilk durağımız olan Ürgüp’e 5 km. mesafede bulunan Mustafa Paşa’’ya geldik. Rehberimiz Fırat Bey, burada değişik dönemlerde yapılan binaları gezdirerek şu bilgileri verdi:

“Burası bir mübadele köyü. Tıpkı Şirince gibi, tıpkı Fethiye’deki Kayaköy gibi. Yaşayan yerlerden biri burası. Mübadele yerlerinde yaşayan yerler de var, yaşamayan da var. Pek çok terk edilen yerler de var. Örneğin Fethiye’deki Kayaköy yaşamayan yerlerden biri. Şimdi Kayaköy’e hayalet köy deniyor.

Mübadelede, oradakinin evini burdan gidenlere, buraya gelenlere de onların evlerine yerleştirmişler. Peki bu adamlar hayatlarını nasıl idame ettirecekler? İşte asıl problem burada başlıyor. Çünkü Kavala’dakiler, Selanik’dekiler tütüncülükle uğraşıyor, buradakiler tarımla, çiftçilikle uğraşıyor. Zaten Manav Türkleri biliyorsunuz. Bölgedeki Rum, Yahudi ve Ermeniler vs. azınlıklar hep ekonomik olarak iyi durumdalar. Bölgedekiler zaten Roma vatandaşlığından gelen insanlar. Alınıp götürüldükleri için de çiftçi orada o işi yapamamış, tütüncü de burada bu işi yapamamış. Haliyle bu toprakları terkedip, yeni yeni meslekler aramaya başlamışlar. Ne yazık ki önceki kuşakların işlerini ve atalarının izlerini kaybetmişler. İşte mübadelenin de acı tarafı bu.

Biz burada geçmiş dönemlerin mimarideki izlerini ve yansımalarını görmekteyiz. Yapıların dokusunu izlediğimiz zaman bu eserleri daha iyi anlamaktayız. Romalıların Paganizm döneminde tapınakları, Hristiyanların kiliseleri, Müslümanların camileri olduğu gibi, burada her dönemin izini görüyoruz. Paganların tapınaklarında hayvan kurban edilirdi. Tapınakların kapılarında para bırakırlardı. Tapınaklar böylelikle korunurdu. Kapı girişlerinde sütunlar olurdu. Daha ilginç bir şey; arkamdaki yapının kapısında bir motif var. Bu motif 5 bin yaşındadır ve Anadolu’nun öz motifidir. Menderes nehrini temsil eder. Şimdi bu motifi Versace kullanıyor. Bir çok dilde nehirlerin dolana dolana akmasına menderes denir. Afyon’dan çıkıp 260 km. bir yolu Söke’ye kadar kıvrıla kıvrıla 560-580 km. de yol alır. Labirent kelimesin eski karşılığıdır ve nehrin hareketini gösterir; ismini de Menderes’ten alır.”

Bu motifi ben Antik Yunan motifi sanıyordum. Yunanlılarda her yerde, giysilerde, binalarda, süs eşyalarında vs. bu motifi görmek mümkün. Roma sanatlarında da kullanılan menderes motifinin, bizim öz be öz 5 bin yıllık Anadolu motifi olduğunu Fırat Bey’den ilk kez duymuş oldum.

Mübadele, kelime anlamı olarak değiş-tokuş anlamına geliyor. Tarihsel olarak da iki ülke arasında karşılıklı nüfus değişimini ifade ediyor.

1923 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında gerçekleşen “Zorunlu Nüfus Mübadelesi” ile Türk ve Rum halklarının zorunlu göçe tabi tutulduğu dramatik bir süreci kapsıyor.

Mübadele, 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Krallığı arasında imzalanan Lozan Antlaşması’nın ek protokolüyle resmiyet kazanıyor. Balkanlar ve Anadolu’da yüz binlerce insanın doğduğu toprakları terk etmek zorunda kaldığı bir dönüm noktası. Uygulama 1923 ‘de başlıyor, 1930 yılına kadar devam ediyor ve 2 milyon insan doğrudan etkileniyor.

Mübadele kararının temelinde, her iki ülkede daha homojen yapılar oluşturmak, Türk Yunan Savaşları sonrası etnik temelli çatışmaları önlemek, iki ülke arasındaki barışı ve istikrarı sağlamak amacı taşıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sonrası Anadolu’da kalan Ortodoks Rumlar, Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türkler ile zorunlu olarak yer değiştirdi. Tabi bu süreç insani yönüyle büyük bir dram olarak hafızalara kazındı. Bu konuda yazılan pek çok kitap var. Buraları görünce ilk işim bu kitaplardan okumak olacak.

İstanbul’daki Rumlar ve Batı Trakya’daki Türkler mübadele dışında bırakıldı. Ancak ilerleyen yıllarda bu iki grup da farklı uygulamalardan dolayı göç etmek zorunda kaldı. Türkiye’te gelen mübadiller, özellikle Ege ve Marmara bölgelerinde iskan edildi. Yeni geldikleri yerlere uyum süreci zorlu geçti. Aynı şekilde Yunanistan’a giden Rumlar da yeni topraklarda zorluklarla karşılaştı.

Mustafa Paşa’da, Asmalı Konak dizisinin çekildiği Asmalı Konak’ı da ziyaret ettik. Şimdi otel ve restoran olarak hizmet veren konak, ayrıca müze olarak da ziyaret edilebiliyor. Müze kart geçmiyor ve 50,-₺’ye gezilebiliyor. Büyük bir avlusu ve terası var. 180 yıllık geçmişi olan konakta 42 oda bulunuyor. Ürgüp’te yerli ve yabancı turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerlerden biri. Burası da mübadele ile el değiştirmiş. Geniş avludan üst kata iki taraflı çok güzel taş merdivenlerle çıkılıyor. Aslında bu konakla ilgili çok hikaye var; yaz yaz bitmez.

…/.

Haftaya devam edeceğim.