Sayın Cumhurbaşkanımız 1 Ağustos Cuma günü Beşiktaş Tüpraş Stadyumu’nda TÜGVA (Türkiye Gençlik Vakfı) tarafından düzenlenen Yaz Okulları Final Programına katılarak bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında “vatana, millete, ümmete sevdalı gençlerin yetiştirilmesine tahammül edemeyenlerin ellerine geçirdikleri her fırsatı TÜGVA’ya saldırmak için kullanıyorlar” diyerek, bir yandan TÜGVA’ya mensup gençlere hedef belirlerken, diğer yandan muhalefete, gerçekte ise anayasal toplumsal yapımızla ilgili hoşnutsuzluklarını dile getirmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın uzun süren siyasi geçmişinde millet yapımızı hedef alan yanlış değerlendirmeleri için çok yazı yazdım. Millet yapımızı otuz altı etnik guruba ayıran değerlendirmeleri, milliyetçiliği ayaklar altına aldığı konuşmaları, Türk’e, Türklüğe ve onun sembollerine karşı takındığı olumsuz tavırları hatırlamayan yoktur. Daha da ileri giderek kendisinin Gürcü, Eşinin Arap olduğunu söylediği dönemler pek de eski sayılmaz. Bunların millet hayatımızda olumsuz yaralar açtığına, anayasal toplumsal yapımızı bozduğuna, AKP’yi tek başına iktidar yapan halk desteğini sona erdirdiğine hep birlikte tanık olduk. Cumhur ittifakı kurulduktan beri bu tür konuşmaları sona ermiş, daha önce yaptığı milli bünyeyi sarsan yaralar kabuk bağlamıştı.
Anlaşıldığına göre hastalık yeniden nüksetmiştir. Mecliste kurulan komisyona hedef tayin edercesine Cumhuriyet Türkiye’sinin Anayasa ile belirlenmiş toplumsal yapısını hedef alan konuşmalar yeniden gündeme düşmeye başlamıştır. TÜRK-KÜRT-ARAP üçlemesinin sıkça tekrarlanması, milli yapımıza yöneltilmiş en büyük suikast olarak görülürken: şimdi de gençlerin kafasına “Ümmet” fikri telkin edilmekte, taze beyinler bu sonu olmayan hedeflere yönlendirilmeye çalışılmaktadır.
Ümmet ya da ümmetçilik yeni değildir. Tarihimizde denenmiş, sonu hüsranla bitmiş ve başlatanlar tarafından sonlandırılmış bir siyasi tercihtir. 19. Yüzyılın sonlarına doğru Balkan milletlerinin bağımsızlık kazanarak Osmanlıdan ayrılması sonrasında Ortadoğu Müslüman topluluklarını imparatorluğa bağlı tutabilmek için oluşturulmuş, siyasi bir çıkış olarak uygulanmış Osmanlı politikalarıdır. Birinci Cihan savaşı sırasında ordularımızın Mısır, Yemen, Arabistan, Ürdün, Filistin, Suriye ve Irak topraklarında savaşırken esas düşmanlarımızın İngiliz altınlarıyla donatılmış sözde Müslüman Arap askerleri olduğunu tarihimiz kaydetmektedir. 1917 de hilafet merkezi İstanbul’da düşmana karşı ortak mücadele için açılmış Sancağı şerife hiçbir İslâm toplumunun itibar etmeyişini ne de çabuk unutmuş görünüyoruz.
Ben Müslümanım. Elhamdülillah. Ama ümmetçi değilim. Olamam. Bunun çok çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Birincisi Müslümanlık bir iman hareketidir. Ümmetçilik ise siyasi bir harekettir. Ümmetçilik siyasi yönden Müslümanların kullanılması ve İslâm’ın istismarıdır. İkincisi ümmet, millet üstü bir kurumdur. Aynı inancı paylaşan milletlerin oluşturabileceği antlaşmalarla sağlayacağı yapay bir oluşumdur. Ümmeti oluşturacak toplumlar önce millet oluşumlarını sağlamalıdırlar. Millet olamamış, kabile ve aşiret düzeyindeki toplumlarla ümmet birliği sağlanamaz. Bunun örneğini değişik Arap ülkelerinde özellikle de Suriye de görmekteyiz. Sosyolojik oluşumlarını sağlayamamış bu toplumlarla aynı masaya oturmak, onlarla ümmet birliği kurmak herhalde “tarihten ders almamak” tam da buna denir.
Türkiye Cumhuriyeti Milli bir devlettir. Kurulduğu 29 Ekim i923 ten beri anayasal tercihimiz budur. Anayasamız birkaç kere değişmiş olmasına rağmen “Milli Devlet” özelliğimiz değişmemiş, bundan sonra da asla değişmeyecektir. Belirgin olarak 1962 Anayasasında “ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ” değişmez ve kazınmaz bir ilke olarak kabul edilmiştir. Bu ilke cumhuriyetle birlikte payidar olacaktır. Cumhuriyetin çocukları okullarında bu amaçla eğitilmekte ve yetiştirilmektedir. 222 sayılı Temel Eğitim Kanunu okullarımıza bakın nasıl bir görev vermiştir. Bu kanunun 2. Maddesiyle Türk Milli Eğitiminin amacını şöyle tespit etmiştir. “Türk Milli Eğitiminin amaçları Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı Türk Milletinin milli, ahlâkî, insani ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” ve “Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır”
Görüldüğü üzere okullarımız yeni insan tipimizi tespit etmiş, bu insanı yetiştirmek için büyük gayret içindedir. Zaman içinde bu tipe uygun olmayanlar da elbette yetişmiş olabilir. Ancak bu farklı tiplere dayanarak millet topluluğumuzu ümmet topluluğu haline dönüştürmeye çalışmak hayalden öte bir şey değildir. Ümmet hedefi Hz. Musa’nın asası gibidir. Gerçekte onu ejderha görenler, ona yem olmaktan kurtulamazlar. Ümmet fikri su gibi görünse de gerçekte bir zamanlar Nil nehrinin firavun kavmine göründüğü gibi kandan ibarettir. Boğulanlar onu su gibi görenler olacaktır. Türk Milletini hayal ötesi şeylerle meşgul edip enerjisini boşa harcayanlar, millet yapımızı güçlendirmeye çalışsalar tarih sayfalarında kendilerine daha olumlu yerler bulabilirler.
Bu gün (3 Pazar 2025 Pazar) gri şehrimiz Bursa’da İyi Parti öncülüğünde milliyetçi ve Atatürkçü partilerimizin katılımıyla ATATÜRK’ÜN Gençliğe Hitabesinden mülhem “İLK VAZİFEN” adını verdikleri bir büyük miting yapılacaktır. İktidarın ve muhalefetin meclis çalışmalarında birlikte hareket etmelerini, Cumhur ittifakının tehlikeli politikalarını protesto mahiyeti taşıyan mitingin milletimizin uyanmasına vesile olmasını diliyorum. Dalga, dalga millet vicdanında yer eden bu protestonun meclisimizde karşılık bulmasını ve meclisimizin milli devlet yapımıza halel getirecek bütün kararlara set çekeceğini umarım. Bu miting için ATA PARTİ Genel Başkanı Sayın NANIK KEMAL ZEYBEK’in bütün Türkçü ve ATATÜRKÇÜ unsurları davet etmesi ayrıca çok öneme haiz bir durumdur.
Kalın sağlıcakla.