Geçen haftadan devam ediyorum.
…/.
Bir Paketle Gelen Haber: Ahmet Amca bu hikayeyi Ekim 1956’da Kadıköy’de yazmış:
İki zamanlı, iki mekanlı bir hikaye. Biri Şanghay’da, biri İstanbul Park Otel’de geçiyor. Koca Lu çok yaşlıdır ve son günlerini yaşamaktadır ve öleceğini söylemektedir. Koca Lu, uzun bir hediye paketi hazırlar ve karısına hiç vakit kaybetmeden İstanbul’da turnede bulunan torunu Jack’a göndermesini ister. 11 yaşındaki Jack, annesi ve babası ile birlikte 6 aydır ülkeden ülkeye gezerek ailece akrobasi yapmaktadır. En son durakları İstanbul’dur ve kendisi de eski bir akrobat olan dedesi, kendi kullandığı akrobasi bastonunu torununa göndermiştir. İstanbul’da akrobasi gösterilerinin yapılacağı son gece Koca Lu’nun gönderdiği akrobasi bastonu torun Jack’ın eline ulaşmıştır. Jack son gece dedesinin akrobaside kullandığı bastonu kullanır ve bu bastonla tabakları fırıl fırıl döndürür. Oysa Jack’ın babası yıllarca çalışmasına rağmen bu işi başaramamıştır.
Maskara: 1982 yazında Kumburgaz’da Ahmet Amca’nın yaşadığı gerçek bir anı.
Maskara, siyah tüylü, dişi bir kurt kırması yavru bir köpektir. Yavru iken Ahmet Amca’nın Kumburgaz’daki yazlık evlerinin bahçesine bırakılmış. Ahmet Amca da yavru köpeğe kıyamamış, bakmaya başlamış. Herkes Maskara’yı çok sevmiş ve sitenin çocukları ile kaynaşmış. Maskara, bahçelerini eşelemiş, çiçekleri kırmış olmasına rağmen gerçekten herkesin maskarası olmuş ve kendisini çok sevdirmiş. Maskara bir gün pirelenince, Ahmet Amca Maskara’yı zorla denize sokarak yıkamış. Bu sefer denize alışan Maskara, Ahmet Amca ne zaman denize girse peşini bırakmamış ve denizde Ahmet Amca’nın peşinde yüzmeye başlamış. Ahmet Amca, denizde ne kadar açılsa Maskara da peşinde ağzı bir karış açık omuzuna yapışır ve Ahmet Amca’nın yüzüne tatlı tatlı bakar. Komşuları da bu durumu gülerek seyrederler. Maskara yüzünden denizde rahatça yüzemeyen Ahmet Amca çareyi, Maskara’nın boğazına düşkünlüğünde bulur. Denize girmeden önce Maskara’ya, fabrikadan getirdiği artık tavuk kemiklerini evin arka bahçesine koyar. Maskara iştahla kemikleri yerken denize koşarak gider. Yaz sonlarına doğru bir gün Maskara kaybolur ve bütün site çocukları ile beraber iki gün ararlar. Üçüncü gün Maskara’yı sitelerinin iki blok ötesindeki Güzide Sitesinin kapıcısının çaldığı anlaşılır. Sitenin çocukları Maskara’yı tekrar getirirler. Ardından bir gün Maskara çocuklarla oynarken, ayağı aksak bir kız koşarken düşer ve Maskara bunu oyunun bir parçası sanır, kızın üstüne atlar. Kız korkudan bağırarak ağlamaya başlayınca kızın babası çalı süpürgesiyle köpeğin kafasına vurur ve Maskara’nın kafası şişer. Maskara Ahmet Amca’nın dizinin dibine sığınır ve köpeği severek sakinleştirirler. Ahmet Amca kışın yaklaşmasıyla yazlık evlerinden, kışlık evlerine gideceğinden Maskara’yı sahiplendirmek ister. Çocukların da onayıyla, daha önce köpeği çalan Güzide Sitesinin kapıcısına verirler. Maskara, Ahmet Amca’dan ayrılmak istemez, sürekli mızıklar. Tasma takarak zorla yeni sahinine çocuklarla birlikte götürürler. Maskara’nın mızıklamalarına dayanamayan Ahmet Amca kulaklarını tıkar ve eşi Solmaz Hanım’la birlikte gece geç saatlere kadar uyuyamazlar. Zamanla yeni sahibine alışan Maskara’yı Ahmet Amca, hiç bırakmaz, fırsat buldukça ziyaret eder ve Maskara’ya yemek getirir.
…
İşte Ahmet Amca’nın kendi kişiliğini yansıtan sıcak ve insana dokunan hikayeleri o kadar güzel kaleme alınmışki, hikayelerin sonunu merakla elinizden bırakmadan bir solukta okuyorsunuz. Hikayelerin hepsi de sevgi dolu, insanı hiç sıkmayan, merak uyandıran, insancıl hikayelerle bezenmiş. Hikayeleri okurken kendi okul yıllarımda yaşadığım anılarım gözümde canlandı. Özellikle eskiden her yıl 20 Ağustoslarda başlayan bazen bir hafta, bazen 15 gün süren, Bolu Karaçayır’da yapılan panayırları tekrar yaşar gibi oldum. Çocukken atlı karıncalara ve uçan sandalyelere binmeyi ne kadar sever ve heyecan duyardık. Yaşımız büyüdükçe de güzel giyinip, süslenip gezmeye, çay bahçelerinde oturup çekirdek çitlemeye, arkadaşlarla sohbet etmeye bayılıyorduk. Aslında bu panayırlar günümüz şartlarına uyarlanarak devam etse ne güzel olurdu.
Ahmet Amca ve Baysal ailesi, Bolu’nun gururu ve en güzel kalpli ailesi. Gerek insanlıkları, gerek Bolu’ya yaptıkları yatırımlar tüm ülkemize, hatta dünyaya örnek.
“KIRMIZI FIRILDAK” kitabını herkese okumasını tavsiye ediyorum. Eline ve yüreğine sağlık Ahmet Amca. Seni ve Baysal Ailesini tüm Bolulular olarak çok seviyoruz…