İnsanoğlu konuşmak, anlatmak ister ve belki de en çok da anlaşılmak…

Derdini, kederini, mutluluğunu, hayallerini….yani aslında insana dair ne varsa bütün duygularını paylaşmak ister.

Yeryüzünde var oldukça insan, yaşadıkça ve hissettikçe hayatı ne anlatmaktan vazgeçebilecektir ne de anlaşılma arzusundan.

Çünkü tüm bu duygular, var olabilmenin bir meseledir. Sadece ete kemiğe bürünmek değildir var olmak; asıl varlık hâli, diyalog hâlidir. Karşılıklı konuşabiliyor, birbirimizi anlayabiliyorsak yaşıyoruz, var oluyoruz demektir.

Bugünün dünyasında ise insanoğlunun anlaşılma arzusunun her geçen gün katlanarak büyüdüğüne şahitlik ediyoruz.

Geçim sıkıntısı, sağlık sorunları, gelecek kaygısı ve daha nicesi hayatımızın içinde yaşadıkça karşılaştığımız ve çoğunu çözüme kavuşturamadığımız günümüz sorunları….

Aşamadığımız bu sorunlarımız, zaman zaman bizlere çıkmaz bir sokağın sonuna gelmiş gibi sıkışmışlık ve çaresizlik hissini yaşatıyor.

Yaşadığımız tüm olumsuzluklar, fark etmesek de bizlerden parça parça bir şeyler koparıp götürüyor. İşte tam da bu sıkışıklık anlarımızda anlatmaya ve anlaşılmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz.

Duyuyoruz duymasına da ne yazık ki gün geçtikçe toplum olarak bu ihtiyacımızı karşılayacak meclislerden ve ortamlardan mahrum kalıyoruz.

Maalesef insanların dertlerini paylaştığı, sevinçlerini bölüştüğü, birbirine kulak verdiği dost meclisleri, mahalle sohbetleri, buluşma ortamları eskiye nazaran çok zayıfladı. Buluşma zeminlerimiz kayboldu; yerini, yüzeyselliği ile insanı daha da yalnızlaştıran sanal iletişim kanalları, görsel dünyalar aldı.

Tamda burada Türk Edebiyatının önemli isimlerinden şair İsmet Özel’in şu dizeleri bize bir tespitte bulunuyor;

“Dilce susup,

Bedence konuşulan bir çağda

Biliyorum kolay anlaşılmayacak

Kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın

Yanık yağda boğulan yapıların arasında

Delirmek hakkını elde bulundurmak”

Evet, dilin sustuğu, gönüllerin konuşmadığı, birbirini dinlemenin zorlaştığı, dışsal görünüm ve görseller ile konuşulmaya çalışılan bir çağdayız. Çiçeklerimizin dahi kirlenerek günahkârlaştırıldığı, şehirlerimizin hava kirliliğine ve çarpık yapılaşmalara teslim edildiği bir dünya düzeni içerisinde sıkışıp bunalıyoruz. Şairin dediği gibi delirmek hakkımız elimizde, ama delirmemek için mücadele veriyoruz.

İşte bu mücadele içerisinde anlaşılma ihtiyacımız da katlanarak büyüyor. Çünkü diyalog kayboldukça yalnızlık artıyor, yalnızlık arttıkça toplumumuz daha da kırılgan hale geliyor.

Bunun bedelini birey olarak huzursuzlukla, toplum olarak ise çözülme ve birbirimizden uzaklaşma riskiyle ödüyoruz.

Tespitimizi, bireysel sorunlarımızdan toplumsal sorunlarımıza doğru yaptığımızda ise diyalog ortamı oluşmadığında toplumsal sorunlarımızın da zaman içerisinde kartopu gibi büyüdüğünü görüyoruz. Bu toplumsal sorunlar ise dönüp dolaşıp sonunda bireyin sorunları haline geliyor.

Acı bir gerçek ama bizler Bolu’da işte bu toplumsal diyalog zeminini kaybettik. Siyasetçiler, bürokratlar, sivil toplum kuruluşları vatandaşlarımızla bir araya gelemiyor. Toplumun, aslında vatandaşımızın sorunlarının çözümü konusunda kimse kimseyi dinlemiyor, anlamıyor. Sorunlarımızı istişare etme, birbirimiz ile diyalog kurarak birbirimizi anlama konusunda hep yetersiz kalıyoruz. Bu durum şehrimizin ortak sorunlarının çözümünü geciktiriyor ve bu şehirde yaşayan her bir bireye zarar veriyor. Kimi için işsizlik, geçim sıkıntısı kimi için sağlık sorunları, kimi için huzurlu bir şehirde yaşayamamanın güvensizliği, kimi için kaliteli bir eğitimin eksikliği, kimi için trafik güvensizliği olarak hayatlarımıza etki ediyor.

Kaybolan diyalog ortamında vatandaşımız ne halini anlatabiliyor nede en çok ihtiyaç duyduğu anlaşılma ihtiyacını giderebiliyor.

İşte bizler kaybettiğimiz bu diyalog ortamını ve bağını yeniden kuramadığımız her geçen gün, şehrimizde toplumu ilgilendiren sorunlarımızı çözmek bir yana, bu sorunları vatandaşımız için daha da ağırlaştırmış oluyoruz. Bu sorunlar ise bireylerin hayat mücadelesinin zorluklarını kat be kat arttırmaya devam ediyor.

İşte bu yüzden hep beraber konuşabilmenin ve karşılıklı anlaşılabilmenin bir yolu olmalı, bulmalıyız.