Kadir Öztürk tam on bir yıldır bizim merkez vaizlerimizden biri. Bolu’da 2014 yılında göreve başlamış. Kendisini tarihi değerimiz Yıldırım Beyazıt camisinin kürsüsünden yaptığı konuşmalarında çok dinledim. Zaman oldu konuşmalarındaki tenkide değer bulduğum hususları hem kendisiyle paylaştım, hem de yerel basında yazarak halkımızla paylaştım. Zaman oldu konuşmalarındaki değerli bulduğum konulardan dolayı da teşekkürlerimi kendisine ilettim. Her iki halde de anlayışlı ve soğukkanlı halini hiç bozmadı. Din adamlığı tavrını hep muhafaza etti. Sonrada dostluğumuz güç kazanmaya ve sohbetlerimiz artmaya devam etti. Kendisinin yüksek lisans ve doktora çalışmalarının bulunduğunu bu sohbetlerimiz sırasında öğrendim. Onun bu çalışmaları beni çok mutlu etti. Kendisine her görüşmemizde doktora çalışmalarının nasıl gittiğini sorar, bilgi aldıktan sonra teşvik ederdim.

Kadir Öztürk Hoca’nın azmi ve gayretli çalışmaları nihayet mutlu sona ulaştı. 2024 yılı son baharında hazırladığı “Osmanlı Yönetim Geleneğinde ÇOCUK PADİŞAHLAR Dönemler Karşılaştırması” başlıklı tez çalışmasıyla doktor unvanını aldı. Bu yazımda üzerinde duracağım kitap onun bu çalışmasıdır.

Dr. Kadir Öztürk bu tez çalışmasını kitap haline getirerek ebedileştirmiş. Kitabından bir nüshada bana lütfetmiş. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Çalışmalarının devamını ve yeni kitaplarını bekliyorum.

Kitabı zevkle ve çok kısa bir zamanda okudum. Münderecatı dolu, akıcı ve düzgün bir ifade, kaynaklardan beslenen bilgiler ve aşinası olduğum konular kitabın okunmasını kolaylaştırdı. Dr. Kadir Öztürk kitabının önsözündeki bir cümlelik tespitiyle aslında 353 sayfalık kitabının özünü ifade etmiştir. Diyor ki: “Günümüz şartlarında yaşı itibariyle seçme ve seçilme hakkı olmayan, evlenemeyen veya sürücü belgesi alamayan bir gencin veya ilkokul eğitimine ne zaman başlayacağı tartışma konusu olabilen bir çocuğun geçmişte üç kıtaya yayılan bir devletin başına getirilmesi şaşkınlıkla karşılanabilmektedir.”

Kitap okunduğunda konu ile ilgili yanlış ve eksik bilgilerimizi ortaya koymaktadır. Bu yanlışlardan biri küçük yaştaki çocukların devletin başına geçmesi geleneğinin sadece bize has bir durum olduğu zannıdır. Hâlbuki bu durum ilk çağlardan beri kurulan bütün devletlerde görülen bir gelenek olduğu gerçeğidir. Firavunlar dönemi Mısırdaki devletlerde, daha sonra kurulmuş Ortadoğu, Asya, Avrupa kıtalarındaki bütün devletlerde bu gelenek görülmektedir. Çok enteresandır ki daha yeni doğmuş bebekler, hatta ana rahmindeki doğmamış ceninler bile bu makama oturtulmuştur. Tarihin bu garip gerçeklerini kitaptan öğrenebilmekteyiz.

Bu kitabın ayrı bölümlerinde Dünya ve kendi tarihimizdeki çocuk hükümdarlar olgusu ele alınmış, çocuk yaşta tahta çıkmanın dünya tarihindeki yeri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çocuk yaşta tahta çıkmanın gerekçeleri yazılmış, kendi tarihimizde özellikle de Osmanlı tarihinde tahta çıkan çocuk yaştaki padişahların dönemleri ve sebep oldukları tarihi çalkantılar çok uzun uzun anlatılmıştır. Ayrıca Osmanlı tarihindeki çocuk padişahların dönemindeki Harem teşkilatının devlete müdahil olmaları ve merkez teşkilatına hâkimiyetleri, ortaya çıkan krizlerin yönetiminde yaş ve tecrübenin sorgulanması yapılmış, dönemlerindeki veziriazam ve şeyhülislâmların krizler üzerindeki etkileri çok geniş bir şekilde anlatılmıştır.

Türk tarihinin en uzun, dünya tarihinin ise en uzun hanedanlıklardan biri kabul edilen Osmanlı tarihinde yedi çocuk padişahın tahta çıktığını görüyoruz. Bunlardan birincisi II.Murat, İkincisi II.Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) üçüncüsü I. Ahmed, Dördüncüsü II. Osman (Genç Osman) Beşincisi IV.Murat, Altıncısı IV.Mehmet ve sonuncusu Abdülmecit’tir. Bunlardan ilk ikisi 15. Asırda. Dördü 17. Asırda ve yedincisi de 19.asırda tahta oturmuşlardır.

Kitap yazarının bir ilahiyatçı olması sebebiyle çocuk yaşta tahta çıkma olgusunun Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetinde referans bulunup bulunmadığı yönünde de bir inceleme yapmış, “Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetinde bir referans bulunmadığı” kanaati okuyucuyla paylaşılmıştır. Bu sonuca ulaşırken “İslâm Hukuku ve siyasetname gibi kaynaklarda yöneticilik için aranan şartlar asgari yöneticilik yaşının 18 olduğu görülmektedir. Bu verilere rağmen kendi malı üzerinde dahi tam tasarruf ehliyeti bulunmayan bir çocuğa sınırları üç kıtaya yayılmış bir devletin yönetiminin verilmesi devletin örf ve adetlerine bağlanmaktadır.” Diyerek konunun din ve İslâm hukukuyla ilgili yönünü de açıklığa kavuşturmuştur. Ancak, dinen mükellef olmayan çocuk yaştaki birinin ümmetin halifesi olması konusunun incelemeye alınmaması böyle bir kitap için bence önemli eksiklik olarak görülmektedir.

Osmanlı tarihinin önemli kesimlerine ışık tutan bu kitap konusunda kaynak olmaya hak kazanmıştır. Kitabın sonuna geniş bir kaynakça listesi sunulması ilgilenenler için önemli bir hizmettir. Yazarımızı bu eseri için tebrik ediyorum. Daha nicelerini ve akademik unvanlarını yukarılara taşımasını gönülden dilerken, diğer din görevlilerimize güzel bir örnek olması her türlü takdirin üzerindedir. Konuya ilgi duyan bütün okuyucularıma kitabı tavsiye ederim.