Geçen haftadan devam ediyorum.

 …/.

KIRMIZI FIRILDAK kitabının arka kapağında ise kitabı düzenleyen Selami Özsoy şunları yazmış:

“Ahmet Baysal’ı amcası İzzet Baysal’ın iş hayatında ve kurduğu vakıftaki sağ kolu olarak tanıdık.

Ancak bilinmeyen bir yönü daha vardı. Ahmet Baysal “kalemine sağlam” bir yazardı. Vakfın çalışması sırasında vakfı anlatan bütün kitaplarda “kalemini konuşturmuştu.” O’nun Galatasaray Lisesi’nde başlayan hikaye yazarlığı, 30’lu yaşlarına yaklaşırken gün yüzüne çıkmış, ancak ondan sonra mücadeleli sanayicilik hayatı sırasında tozlu raflarda kalmıştı. Yine de “kaleminin gücünü”, amcasının fabrikasında üretimi koruma mücadelesinde kullanmadan yapamamıştı.

Ahmet Baysal, belki kendisine iş olarak mühendisliği seçmemiş olsaydı, Galatasaray Lisesi’nin sıralarından yetişen bir çoğu gibi bugün ülkenin çok okunan yazarlarından biri olabilirdi.

50 yıl sonra tekrar gözden geçirdiği bu kitaptaki hikayelerini okuyunca siz de anlayacaksınız ki, Ahmet Baysal Bolu’nun yetiştirdiği hayırseverlerden biri olduğu kadar yazdıkları bir solukta okunacak yazarlardan biridir.

Ahmet Baysal’ın erken yaşlarda, ustaca örüp akıcı bir üslupla kaleme aldığı hikayelerinde 1950’li yıllardan günümüze kesitler yansıyor.”

Kitabı ben de zevkle okudum ve kitaptaki 7 hikayenin kısa özetlerini çıkardım. Sırasıyla özetlerini sizlere aktarmak istiyorum:

Siyah Önlük: Ahmet Amca 1956 yılında Kadıköy’de yazmış.

İlkokulun son sınıfında erkek çocuklar, kızların önlüklerinin arkasındaki kuşağını çözerek “Siyah önlük, altını gördük” diyerek oyun oynuyorlar. Kızlar da “Siyah önlük, deliye döndük” diyerek karşılık vererek oynuyorlar. Okula bir gün Nesrin isminde bir kız gelir. Nesrin hasta olduğundan temiz hava alması için çamların içindeki Çamlı Köşk’e taşınmışlardır. Okulda koşup terlememesi için ailesi ve öğretmenleri itina ettiklerinden Nesrin bu oyuna katılamamaktadır. Ali’nin annesi de Nesrin’lere temizliğe gitmektedir. Daha sonra Nesrin’in hastalığı ilerler ve Nesrin’ler İstanbul’a gitmeye karar verirler. Ali buna çok üzülür ve gitmeden önce Nesrin’i son bir kez görmek ister. Ali’nin annesi;  teyzesi geldiği için temizliğe gelemeyeceğini söylemesi için Ali’yi Nesrin’lere gönderir. Nesrin’nin ısrarı üzerine son bir kez önlük çözmece oyunu oynarlar. Nesrin oyun oynarken Ali’yi dudaklarından öpüverir. Ali bunu hiç unutamaz.

Tenis Topu: Ahmet Amca Temmuz 1955’te Abant’ta yazmış:

Arkadaşlarının Onsuz Orhan adını verdikleri ortaokul son sınıf öğrencisi yatılı okulda okumaktadır. Çocuklar yatılı okulda geceleri herkes uyuduktan sonra okul deposunun çatısından kaçarak sinemaya ve gezmeye gitmektedirler. Onsuz Orhan bir gece çatının üstüne çıktığında, baca kenarından bakarken karşı evde bir kadın, bir çocuk ve bir adam görür. 5-6 defa onları gizlice izler. Son gece eve başka bir adam gelir ve kapıyı çalmadan eve girer. Onsuz Orhan, gelenin kadının kocası olduğunu ve kadının kocasını aldattığını anlar. Buna çok sinirlenen Onsuz Orhan tenis topuna, “ Utanmıyor musun??? Bu son olsun!!!” diye yazdığı kâğıdı sarar ve ayakkabısının bağıyla bağlayarak, çatıdan eve atar. Cam kırılır, adam okul müdürüne şikayete gelir. Kırılan camı ödemesini ve yapanın cezalandırılmasını ister. Müdür, Onsuz Orhan’ı çağırır. Onsuz Orhan korkudan bayılır. Onsuz Orhan, kendisi de öksüz olduğundan, çocuğu düşünerek başka bir hikaye uydurur.  “Ona  Da Peki” adını taktıkları Salih Zeki yardımcı öğretmene ayıp bir şey yaptığı için yazdığını, arkadaşlarına Ona Da Peki’nin çantasına koymaya söz verdiğini, ancak bunu yapamadığı için sokağa atarken cama denk geldiğini söyler. Böylece çocuğu düşünerek, kadınla kocasını ikna eder. Müdür de yatışır. Böylece Onsuz Orhan, verilecek az bir ceza ile kurtulur. Esasında bir yuvanın yıkılmasını ve çocuğun öksüz kalmasını önlemiştir.

  …/.

Haftaya devam edeceğim.